Adalet sistemini tartışmaya niyetim yok, çünkü adalete güvenim yok. Ancak, insanların başı dara düştüğünde de ilk kapısını çaldıkları yer, elbette ki adalet kurumlarıdır, öyle olmalıdır.
Yaşadığım tecrübelerden, maruz kaldığım haksızlıklardan ve sonunda başvurduğum adalet mekanizmasında da bir darbe daha yediğimden olsa gerek, eskiden beri adalete güvenim yoktu son CMK’da ki “ayarlama” niyetleriyle de tümden kalmadı.
İnsanlardan adalete güven duygusunu aldığınızda, haksızlığa uğrayanların başvuracakları yöntemler, toplumu kaosa sürükler.
Şimdilik “ağır aksak” da olsa, adalete şiddetle ihtiyacımız olduğunu söyleyebilirim.
Umarım, her dönem adaletin genleriyle oynayanlar, “bozulmamak” üzere bir çözüm bulurlar.
***
Ancak ondan önce “adalete güvenenlerin, güvendikleri kapının kapanacak” olması söz konusu…
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Türkiye genelinde hizmet veren 4. ve 5. bölge adliyelerin “iş hacmi az olanların” kapatılması yönünde bir çalışma yapıyor.
Bu daha çok “küçük ilçe adliyesi”nin kapısına kilit vurulması manasına geliyor.
İlçe küçük olunca, insanların maddi durumu da küçük oluyor.
Eğer iş hacmi azsa, o ilçelerde “olay yok” demektir.
Bu da “güzel insanların yaşadığı yer” olarak bilinir.
Çelikhan gibi bir ilçemiz gibi…
Kimse kimseyle kavga etmiyor, ufak tefek sorunlar istişareyle çözümleniyor ve ilçede huzuru bozan bir eylem olmuyor demektir.
Ancak, Adliyelerde sadece “dava” görülmüyor, vatandaşın çok daha önemli işleri de buralarda yapılıyor.
Halen kurtulamadığımız “İyi hal kâğıdı” bile Adliyelerde veriliyor.
Böylece “sabıkasız” olup olmadığınızı belgeliyorsunuz.
Sonra miras davaları, belki küçük anlaşmazlıklar ve arazi davaları…
Adliye binaları olduğunda pek sorun gözükmese de, olmadığında sorunların ortaya çıkacağına kuşku yok.
Öncelikle vatandaş mağdur olacak.
En ufak sorun için il merkezine taşınmak zorunda kalacaklar.
Yol, yemek, yorgunluk külfetine ek olarak, zamanları çalınacak, işlerinden olacaklar, uzayan davalarda “ikamet” sorunu baş gösterecek ve insanlar adalet ararken, adaletsizliğe uğrayacaklar.
Bu kurumlarda çalışan insanları bekleyen bir başka adaletsizlik daha var.
Çoğu işinden olacak, bir kısmı “düşük maaş”a aldırmadan, çok uzak yerlere görevlendirilecek. Kendi evinde, kira ödemeden, kıt kanaat geçinen insanlar mağdur edilecek.
Bütün bunlar ne için biliyor musunuz?
Olay olmadığı için…
Peki bu “iyi insana kötü bir ceza” değil mi?
Suç işlememek, suç mu?
Kavga etmemek, mağdur edilme sebebi mi?
Yargıyı meşgul etmemek, ceza almanın bir gerekçesi mi?
Bu soruları çoğaltmak mümkün ama asıl sorun çok daha başka…
Bugüne dek yargıya işi düşmeyenler ve adalete katıksız inanan insanlar, bir anda, kendi iradeleri dışında mağdur edildiklerini görecekler.
Ve bu da düne kadar “sorunsuz” olan insanları, sorunlu hale getirecek bir yapının doğmasına yol açacak.
Yüzlerce adliyenin kapanması, on binlerce insanı etkileyecek.
Kimi ufak bir sorun için mağdur olacak, kimi işinden edilecek, kimi eşinden…
Aileler bölünecek, sıkıntılar baş gösterecek…
Olumsuzluk üstüne olumsuzluk yaşanacak.
***
Bütün bunların yanında insanların “güveni” kaybolacak.
İlçede sorun olmaması demek, insanların hiçbir zaman yargıya işi düşmeyecek manasına gelmez.
En azından “yargının varlığı” insanlar için bir güvendir.
Bu anlayış “sakat” bir anlayıştır.
Öyleyse sorunsuz ilçelerden polisi de alın, jandarmayı da…
Sonra nasılsa sorun olmuyor deyip, kurumları kapatın, kaymakamlığı boşaltın.
İlçeleri köy yapın, olsun bitsin.
HSYK’nın tartışmalı birçok kararına bu “sakat kararı” da eklenirse, yazık olacak.
İşin en ilgincini not edeyim; aslında adliyeleri en çok HSYK’nın istemesi gerekirken, vatandaşın istemesi dikkat çekici.
Yoksa HSYK, “Yargı ne işe yarar ki?” anlayışında mı?
Twitimden seçmeler
BİM gibi “ucuz” marketlerden aldığınız ürünlerin gramajının “büyük oranda” eksik çıktığını biliyor musunuz?