Dışişleri Bakanı Ali Babacan, genç yaşına rağmen hem siyasi kariyerinde, hem ekonomik alandaki başarısıyla iki dönem zikzak yapmadan çıkmasını bilen nadir insanlardan birisi. Bu açıdan Babacan’ı kutlamak gerekiyor. Ancak ülke olarak biz “işimize geldiği” zaman kutlar, yanlış değil ama “doğru bildiğimizin dışında” bir işe imza attığında, bir söz söylediğinde de basarız feryadı. İki haberle Ali Babacan’a bizim malum tuzu kuru basını değerlendirelim. Birinci haber çok değil, bir hafta önce Avrupa Parlamentosunda yaşanan bir olaydı. Avrupalı vekiller, Babacan’ın da katılıp bir konuşma yapacağı toplantıya, Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı PKK’nın yurtdışındaki elebaşlarından Gülabi Dere’yi de davet ettiklerini duyunca AP’deki muhataplarına, PKK’lı terörist Dere ile aynı salonda bulunmasının mümkün olamayacağını söyledi; Dere salonda olduğu sürece, girmeyeceğini ve konuşma yapmayacağını bildirdi. Avrupa Parlamentosu yetkilileri, Babacan’a “GülabiDere, salonda sadece 15 dakika kalıp çıkacak” gibi bir de “traji komik” açıklama yapmaya çalıştılar. Babacan’ın buna karşı tavrı değişmedi ve “o şahıs orada olduğu sürece, o salona girmem” ısrarını sürdürdü. Bunun üzerine, Avrupa Parlamentosu yetkilileri, salondaki Dere’yi “ikna etmeye” çalıştılar. Terörist, önce çıkmak istemedi, ancak daha sonra, “bir şekilde” salondan ayrılmaya “ikna edildi.” Bu haber “İşte Türk Bakanı” diye verildi, övgüler birbiri ardına geldi. AK Partili bir isim lehine yazmayı unuttuklarından kalemlerindeki mürekkep kurumaya başlayan büyük gazetelerin büyük(!) yazarları bile “bravo” diye övgüler dizdiler… * * * Gelelim ikinci habere… Yine yer Avrupa Parlamentosu… Kahramanımız yine Dışişleri Bakanı Ali Babacan… Ama bu defa malum basının hedef tahtasına konmuş bir Babacan görüyorsunuz, dudağınız uçuklamaya başlıyor. Ne oldu da bir haftada karar değiştirdi tuzu kuru basın… Haber nedir diye sorarsanız… Babacan’ı her zamanki teranelerle köşeye sıkıştırmak istemişler. Türkiye’de azınlıklar dini özgürlüklerini yaşayamıyormuş, baskı varmış, zulüm varmış… Babacan bu soruyu -belki de geçiştirmek amacıyla-, “Türkiye'de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye'de son dönemde laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor. Bizim laiklik tanımımız çok açık: Din ve devlet işlerinin açık şekilde birbirinden ayrılması. Devletin de bireylerin dininin gereğini yerine getirmesine müdahale etmemesi. Burada farklı inançtakiler de dinsizler de bu özgürlük ortamından faydalanabilmeliler” demiş ve kıyamet kopmuş… * * * Kimmiş bu azınlıklar? İnancını yaşayamayan, zulüm gören, baskıya uğrayan azınlıklar kimlermiş? Benim bildiğimse bu ülkede Müslümanların baskı gördüğü, zulme uğradığı, hakaret edildiği, darbelere, e’li e’siz muhtıralara konu edildiği, aylık toplantılarda “en büyük tehlike” görüldüğüdür. Bu ülkede ezanın orijinaline tahammül edemeyen güruh, Müslümanların özgürce yaşadığını mı söylüyor? Yıllarca Kur’an’ı yasaklayan bu ülke değil miydi? Bir şapka nedeniyle binlerce insanın kellesini alan hangi ülkeydi? Kanunda bir yasak olmamasına rağmen inancı gereği başını örten kızlar hangi ülkede okuldan atıldı/atılmaya devam ediyor? Kanuni düzenlemeye rağmen üniversitelerde kapı dışına atılan kızları koruyacak hukuk var mı? Bütün bunlar müspet bir cevap vermek mümkün değilken Müslümanların özgürce yaşadığını söyleyenlere bütün dünya güler, hem de kahkahayla… Ali Babacan beyefendiliğini bozmayarak güzel bir cevap vermiş. O cevabın altına imzamı atıyorum ve ekliyorum; Türkiye’de azınlıkların çoğunluğa tahakkümü olduğundan, çeşmenin başını tutanların çoğu da azınlık diye nitelenenlerden oluştuğundanyüzde 99 gibi bir çoğunluğun dinini yaşaması mümkün değilken, azınlığın özgürlüğünün olmadığını söylemek komediden öte bir şey değildir. Bildik basın bunu gaf olarak nitelemiş, sert tepki göstermeye devam ediyor. Oysa Ali Babacan’ın “yürekli” olduğu söylenmeli, doğruları hükümette olmasına rağmen dile getirdiği için alkışlanmalıydı. * * * Bilinmeli ki, laiklik bu değil… Laiklik, hangi dinden olursa olsun, hatta dinsiz bile olsa insanların inancına aynı mesafede bakabilmesidir. Bu ülkede ne Hıristiyan olduğun için dışlanmalı, ne Yahudi olduğun için ötelenmeli, ne Ermeni olduğun için kapı dışına atılmalı, ne de bu ülkenin gerçek sahibi olarak Müslümanlar inancı konusunda bir sıkıntıya düşmemelidir. Çok seslilik, farklılık, zenginlik, bir arada yaşama becerisi bizim tarihten gelen bir kazanımımız olduğu halde, basit gerekçelerle, sanal korkularla insanlara hayatı zehir etmeye çalışan azınlık, dini değil, dinsizliği meşrulaştırmak isteyen çıkarcı güruhtur. Yoksa ne Müslümanların diğer dinlerdeki insanlarla sorunu var, ne diğer dinlerde olan vatandaşlarımızın Müslümanlarla… Bizlerin sorunu yok, kendisiyle sorunu olanlar bu ülkeyi yıllardır keyfince yönetmek istiyor, sorun burada… Ben yürekli bakanı kutluyorum.