Aslında ne zaman değişecek diye çok bekledim ama bir türlü il protokolündeki çarpıklığa el atan olmadı. Ankara’da da, taşrada da ilginç bir protokol hatası uygulanıyor.
Darbe dönemlerinden kalma yasaların belirlediği ve “kendilerine iltimas” geçtikleri uygulamaya göre Vali, Garnizon Komutanı ve Belediye Başkanı şeklinde bir sıralama var.
Oysa bu yanlıştır ve de antidemokratiktir.
Üstelik de diğer kurum amirlerine haksızlıktır, ayrımcılıktır, dışlayıcı bir tavırdır.
Doğrusu vali, ildeki en büyük mülki amirdir, kaymakam ise ilçedeki…
Bu ikisi devleti temsil eder…
Cumhurbaşkanının ildeki temsilcisi valilerdir.
Belediye başkanı ise halkın temsilcisidir.
Seçimle işbaşına gelmiştir ve ikinci büyük mülki amirdir.
Daha doğrusu “yerel mülki amir” belediye başkanlarıdır.
Garnizon Komutanları ise o ildeki askerin en büyük amiridir.
Yani diğer kurumlardaki gibi “bir kurum amiri”dir.
Diğer amirlerle kıyaslarsanız “güvenlik sağlayan amir” konumuyla bir özelliği vardır.
Ama Emniyet Müdürü de güvenliği sağlar.
O da o ildeki tüm polislerin en büyük amiridir.
Ya Milli İstihbarat Teşkilatına ne demeli?
Onlar da güvenlik ve istihbarat sağlıyorlar.
Eğer protokolün ilk üçünde Garnizon Komutanları yer alıyorsa, Emniyet müdürlerinin de yer alması gerekir, MİT Müdürü de…
Bu yapılmıyor, sadece garnizon komutanlarına bir ayrıcalık tanınıyorsa orada bir sıkıntı var demektir.
Demokratik ülkelerle kıyasladığınızda bu protokol, antidemokratik bir protokoldür.
Üstelik ilde görev yapan diğer kurum amirlerine haksızlıktır.
O kentte Vali Yardımcısı var…
Sonra Defterdar gibi önemli bir makam var.
İllerde Genel Sekreterler var.
Cumhuriyet Başsavcıları da ayrı bir öneme sahip.
Yani aslında “kurumun küçüğü büyüğü” olmaz.
Kurumları “iyi-kötü” diye ayırmak mümkün olmadığı gibi “küçük-büyük” diye de sınıflandıramazsınız.
Bir ilde Tarım İl Müdürüyle, Tapu Kadastro Müdürü aynı şekilde “hizmet” eder.
Birisinin önceliği, diğerini dışlamak demektir ki, devlet, kendi kurumunu dışlayamaz.
Oysa olması gereken, vali, milletvekilleri, belediye başkanıdır.
Bunun dışındaki herkes, kurum amiridir ve hepsi eşittir.
Halkın seçtiğinin önüne hiçbir kurum, kuruluş veya kişi geçemez/geçmemeli.
Darbe dönemlerinde çıkan yasalarla belirlenen protokol hatası, hiç değiştirilmeden bugünlere kadar geldi. Ufak tefek değişiklikleri ise “bakanlık değişimi” zamanlarında yapıldı, kurumların yeniden yapılanması, protokoldeki adalarının değişmesi şeklinde oldu.
***
Ülke demokratikleşiyor ama darbelerin ucube kuralları ise sirayet ettiği her yerde öylece duruyor.
Ortaya çıkan tablo ise içler acısı.
Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıydı…
Bütün illerde kutlama yapıldı, diğer resmi bayramlarda da aynı uygulama sürüyor.
Çelenk koyma töreninde önde üç kişi bulunuyor, arkada “diğerleri” yer alıyor.
Ortada vali, sağ tarafta garnizon komutanı, sol tarafta ise belediye başkanı var.
Ve diğer kurum amirleri “ast-üst”e bakmadan arkaya doluşuyor.
Sonra tören alanına geçiliyor.
Valinin veya belediye başkanının araç temin etme şansı yokmuşçasına askeri araç geliyor.
Aracın üzerine yine üç isim çıkıyor.
Askeri yetkili, kıyafeti gereği asker selamı veriyor.
Vali elinde mikrofonla vatandaşların ve öğrencilerin bayramını kutluyor.
Belediye başkanı ise kös kös duruyor.
Bu tablo demokratik ülkelere yakışmıyor.
Eğer ülkeyi demokratikleştirmek istiyorsanız, darbe artığı yasaların temizlenmesini de arzuluyorsanız, öncelikle protokol ucubeliğine son verin.
Bir kurumu öne çıkararak, diğer kurumlara haksızlık yapılmaması gerekir.
Bütün kurumları müsavi tutmak icap eder.
Tek fark, devletin ve halkın temsilcisidir ki, bu da vali ve belediye başkanıdır.
İlçelerde ise kaymakam ve belediye başkanıdır.
Onun dışındakiler kamu kurumlarının amiri olmaktan öte bir ayrıcalığa sahip değildir/olamaması gerekir.
Twitimden seçmeler
Kemal bey “Tutuklu milletvekilleri demokrasi ayıbıdır” demiş. Bilmiyor mu ki, onlar millete ayıp yapmaktan içerideler.