İnsanlar doğup büyüdükleri yere çok farklı bakar, çok farklı değerlendirirler. Dünyada eşine ender rastlanan güzellikteki tek yer, kendi topraklarıdır, havasını soluduğu, suyunu içtiği, her köşesinde anılarını sakladığı yerdir. Bu nedenle insanlar, doğduğu yerleri övmek için akla hayale gelmedik cümle kurarlar. Yaşadıkları sıkıntıları, çektikleri çileleri, boğuştukları sorunları.. ve daha birçok şeyi memleketlerini anlatırken unuturlar.
Aslında memleketleri eşsiz güzelliktedir ama sahibi yoktur. Bir gün o beyaz atlı prens gelecek ve memleketleri de kendileri de sahipsiz kalmayacak...
Küçük ve gelişmemiş kentlerde hep bu tür yakınma ve hep bu tür övgüleri görmeye alıştık. Şimdi hangi kenti söylesem, bir türkü tutturup, eşsiz güzelliklerini dökersiniz. Oysa aynı insanlara bir dokunsan bin ah işiteceğin liste oldukça kabarık olur. Buna orada yaşayanlar, siyasetçiler, yöneticiler ve STK'lar dâhildir.
Ama iş memlekete geldiğinde “
Malatya.. Malatya.. bulunmaz eşin” olur her kentte...
İstanbul'a yerleşene kadar bunun sebebini tam çözmüş değildim, şimdi anlıyorum.
***
Gençliğimizde amatör ruhla yaptığımız çok güzel işler vardı. Amacı aynı olan dostlarımızla hiçbir beklenti altına girmeden güzel işler yapardık, bu satırları okuyanlar da muhtemelen yapmıştır.
Bu bazen yardımlaşma olur, bazen küçük şeylerle yüreklere dokunulur, bazen gazete, bazen dergi çıkarma şeklinde olur. Ya da belki bir dernek, vakıf veya başka bir çatı altında kente ve insana dair güzel şeylerdir.
Hepsinin ortak özelliği maddi bir beklenti olmamasıdır. Herkes yaptığı işi amatörce yapıyor, bir birine öğretme şeklinde eğitim alınıyordu. Amatörlük, o alanda uzmanlaşmadığını ama elinden gelenin en iyisini yaptığını gösteriyordu. Ruh ise o işe anlam ve destek katıyordu. İtici bir güç gibiydi o ruh...
İstanbul’dan küçük ve gelişmemiş kentlere baktığımda fark ettiğim de bu oldu...
O ruh ölmüş...
Amatörlük ise yaşam biçimi haline dönüşmüş.
Hayatın her alanında amatörce bir çalışma var. İşadamları bakkal dükkânı gibi şirket yönetiyor. Kurumlar dünyadaki gelişmeden hiç nasiplenmiyor, babadan kalma alışkanlık sürüp gidiyor. Siyaset, kasaba politikacılarının demirbaşı haline dönüşmüş. Sivil toplum kuruluşları, birilerinin “
unvan”, “
makam” ve “
toplumda saygınlık görme” merakına kurban edilmiş.
Sorunlarla boğuşan kentlerde, kurum yöneticilerinin amatörlüğü “
bizden olsun” anlayışıyla heder edilmiş
. (Mutlaka istisna var ama bu sayı çok az.)
İdealist olan veya yanlışı görüp dillendirenler de hiç sevilmemiş.
O kentte yaşayan istisnasız herkes, ruhu öldürülmüş amatörce yönetimle gelişeceği, kalkınacağı, kabuğunu kıracağı günü bekleyip durmuş.
O gün bir türlü gelmeyince de “
sahipsizlik” bahanesi hazırda tutulmuş.
Oysa bütün sorun, bir türlü profesyonelleşememekteydi.
Amatörlük güzeldi, ruhu da olsaydı.
Amatör ruh, maddi olarak kazandırmaz ama profesyonellik kazandırır.
Amatör ruh, insanı insan yapar, profesyonelliğin yüzü sert, tavrı acımasız ama sonuca dönük olur.
***
İlk itirafı ben yapayım ki alınan olmasın.
16 yaşından beri personelciyim. Şimdi İnsan Kaynakları denen alanda en iyilerinden birisi olduğumu söylerlerdi.
(Tevvazuyu bırakayım) öyleyim de.
İstanbul’a geldikten sonra aslında hiçbir şey bilmediğimi anladım.
40 yıla yakın bir gazetecilik, 17 yıla yakın yazarlığım var. Bu alanda da iyi olduğumu söylerlerdi, İstanbul'da aslında hiçbir şey bilmediğimi anladım.
Kendimle ilgili tek sevindiğim,
ruhu öldürülmemiş bir amatörlüğümün olması ve hiç bitmeyen çalışma arzumdur.
Burada gördüğüm bütün alan profesyonellik üzerine kurulu. Ahbap çavuş ilişkisiyle bir kentin, bir kurumun veya bir yapının kaderiyle oynamıyor.
(Bazı kurumların hantallığı burada da var)
Elbette çıkar ilişkisi burada da var ama bu, yapıyı bozmadan yapılıyor.
Özellikle
-küçük büyük fark etmeden- şirketler -
acımasız da olsa- çok profesyonel yönetiliyor.
Belki burada amatör ruhun o güzelliği ve çıkarsızlığı yok ama ruhu öldürülmüş amatörlükte de derin bir mana aranmıyor.
Buralarda amatör ruh, sadece sosyal aktivitelerde var. İnsanlar güzel şeyler için bir araya geliyor, güzel şeyler için çabalıyor ve bütün bunları da kendi işlerinden arta kalan zamanlarda yapıyor. Amatör ruhla yaptıklarıyla, profesyonel olarak yaptıkları arasında dağlar kadar fark olsa da, her ikisini de belli bir dengede tutmayı becerebiliyorlar.
Oysa küçük yerlerde amatör ruhla yapılması gereken birçok iş, birilerinin “
profesyonel” ve “
kadrolu işi” olmuş. Profesyonel olarak yapılması gereken “
yönetim” işleri ise amatörlerin elinde heder olup gidiyor…