GAP Gazeteciler Birliği Genel Başkanı Zeynal Abidin Kıymaz’ın sürekli kullandığı bir söz var. Hoşuma gittiği için sıklıkla aklıma gelir, gülümserim. Şöyle diyor; “Eğer bir kimse sürekli olarak, hiç gereği yokken namus diye bağırıyorsa, namusla ilgili sorunu vardır. Sürekli çalıyorlar, çıpıyorlar diye bağırıyorsa mutlaka kendisi çalıyordur. İki de bir yolsuzluktan bahsediyorsa mutlaka kendi yolsuzluğunu gizlemeye çalışıyordur.” Ne kadar doğru değil mi? Bakıyorsunuz hırsızlar dürüstlükten dem vuruyor; hortumcular başkalarını yolsuzlukla suçluyor. Namussuzlar namus bekçiliğine soyunmuş. İşte o zaman doğruyla yanlışı, gerçekle yalanı bir birine karıştırmamak mümkün değil. İnsanların hassas olduğu konular vardır. Ulviyet yükledikleri, kendilerini daha iyi hissettikleri bazı iyi davranışlardır bunlar. Kimi kapısına kadar gelen ve avuç açanı geri çevirmeyi kötü bilir ve mutlaka her gelene az-çok demeden yardım eder. Kimi yolda gördüğü el açan çaresiz kimseyi asla geri çevirmez. Kimileri geceleri hiç dilenmeyen fakirleri bularak yardımı yaparak kendisini ruhen huzura kavuşturur. Kimi düşkün gördü mü el uzatır, kimi aç ve açıkta olana destek olur. Bütün bunlar insanların “merhamet” duygusuna sahip olmalarından dolayı meydana gelir. İçinde merhamet olmayanın bir başkasına yardım etmesi, acıması, el uzatması, destek olması beklenemez. Bazen “merhameti” kendi kötü emelleri için kullananlar da var. Kimisi “cami yaptıracağız” deyip, meyhane açabilir. Kimisi “Depremzedelere yardım topluyoruz” deyip, yardım parasını iç edebilir. Kimileri “Terörle mücadele eden kahramanlara” yardım diye şehit ailelerinin aç ve açıkta kalmaması için yardım toplar. Hatta bunun için Atatürkçülüğü, cumhuriyeti, demokrasiyi, Mehmetçiği.. daha birçok kişi veya değerleri ekleyip adeta yardımı bir vatan borcu haline dönüştürebilir. Ve bir gün bakarsınız insanların duygularını sömürerek toplanan paralar bir terör örgütüne gitmiş… Ve yıkılırsınız… Aslında hiç yıkılmanıza gerek yok. Eğer yukarıda Kıymaz’ın sözünü düşünerek bağıran ve çağıranları değerlendirirseniz o zaman kimin yalandan bağırdığını, kimin yürekten haykırdığını daha iyi anlarsınız. En son şok olduğumuz olay Habertürk’ten geldi… Günlerce bütün yayınları kesip, Gülgün Feyman’ın yürek burkan konuşmalarına kanan her iyi niyetli vatandaş elini cebine atıp terör örgütüne tokat gibi bir cevap vermek için yardım yapmaya başladı. Yardımlar Habertürk’ün açtırdığı hesapta şiştikçe şişti… Ve bu hesapta yardımsever halkımız (855 kişi ve kurum) tam 86 milyon yeni lira biriktirdi. Bu rakamın da doğru olup olmadığı belli değil. Sonra bu yardımı organize edenlerin çok organize işler içinde oldukları açığa çıktı. Kimi 110 bin dolarlık araçlarla şehit ailelerine yardımın gazına bastı… Kimi teröre cevap için toplanan paraları bir başka terör örgütü olan Ergenekon’a kaydırdı… Kimi lüks ev aldı, kimi marka elbiselerle boy gösterdi ve asıl yardım hem Habertürk’te bazı çalışanlara, hem de terör örgütü Ergenekon’a aktı… Şehit ailelerine, terörden etkilenen yavrulara ise beş kuruş kalmadı… İşte insanlarımızın duygularını sömürenlerden bir örnek. Eğer adam gibi yardım toplayıp, adam gibi yerine gideceğine inanılsaydı o 86 milyon yeni lira katlanarak büyürdü. Bu nedenle artık bu bağırtılara inanmıyorum. Büyük konuşanlardan, atıp tutanlardan, alakası olmadığı halde boş yere göçüp gitmişlerden medet umanlardan köşe bucak kaçmak lazım. Boş yere birileri “şurada yolsuzluk var” diye boğazı yırtılana kadar bağırıyorsa onun ilişkileri mutlaka kontrol edilmeli… Birileri suç örgütlerinin avukatlığına soyunuyorsa, o örgütle ilişkisi araştırılmalı… Birileri ihaleleri çok sorguluyorsa, girdiği ihaleler takibe alınmalı… Birileri Atatürk’ü dilinden düşürmüyorsa onun Atatürk düşmanı olabileceği hesaplanmalı… Birileri hiç gerek yokken gözyaşı döküp, sağa sola da salya sümük saldırıyorsa pis işleri mercek altına alınmalıdır. Yoksa ne diye bir yerleri yırtılana kadar bağırsınlar ki…