Gezi Parkından başlayıp yurdun birçok kentine sıçrayan ve yeniden gezi parkına odaklanan olayları tartışmaya devam ediyoruz ama bu defa destanlar yazıyor, destanlar okuyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, polisin Taksim olaylarında destan yazdığını söyleyince muhalefetin tepkisini çekti.
Destan kime karşı yazılırdı, kimin destanı okunurdu?
“Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım!” diye milli duyguları depreştiren destanları haykırmak çok kolay.
Zor olan destan yazmaktır.
Ama biz zoru başaran bir milletiz.
Destan yazan çok insanımız var.
Bir park yapan belediye destan yazar mesela…
Açılan bir yol, atılan bir temel, tamamlanan bir bina için destan yazarız.
Spor kulüpleri her maça destan yazmak için çıkar, bazısı yarım kalır, bazısı tamamlanır.
Atılan bir gol, destanların destanını yazar.
Avrupa’yı titretiriz, Amerika’yı inletiriz, Ortadoğu’yu imrendiririz.
Ağlanacak halimize de destan yazarız, gülünecek halimize de…
Zira biz, destanlar yazan bir neslin evlatlarıyız…
İçiniz ürperdi değil mi?
Bir hoş oldunuz…
Kahraman atalarınız aklınıza geldi.
7 kıtada at koştururken hayal ettiniz.
Siz ata binmeyi bile binmiyorsunuz ama olsun, destan yazanların torunlarısınız.
O zaman biz de kendi destanımızı yazarız.
Sadece polis değil elbet…
Ne yapmış ki polis?
Gaz püskürtmek için düğmeye dokunmuş…
Suyun tazyikini arttırmak için vanayı açmış.
Belki cop sallamış, belki iyi nişan almış.
Ama karşıdan da destan yazanlar çıkmış.
Molotof hazırlayanlar, kolunun yettiği yere kadar fırlatmak için az antrenman yapmamış.
Twitter’i sallamak için kısa zamanda büyük örgütlenme yapılarak da destan yazılmış.
O süreçte eski fotoğrafları yeni diye servis etme başarısını göstermek, her yiğidin harcı değil.
Bir yandan demokrasi isteyip, öte yandan askeri darbeye iştahlandırmak da kolay bir şey değil. (Zaten darbeciler de destan yazarak bu ülkenin dört bir yanını işgal etmişti.)