Bir toplumda farklı fikirlerin olması bir ayrışma veya kavga sebebi değil, aksine her olaya birden çok bakış açısı getirmesi açısından önemlidir. Belki de zenginliktir bu, bir arada yaşamanın önemini kavramaktır ve daha da önemlisi herkesin, kendini ifade ettiği şekilde yaşama hakkının olduğuna inanmaktır.
Peki ülkemizde kaç çeşit fikir var, diye bir soru sorsak, bunu kaç ana başlık ve kaç şıkka alt kategorilere ayırmamız gerekir?
Böyle bir araştırma yapıldı mı bilmem; ülkede kaç fikir var, kaç çeşit inanç, kaç çeşit siyasi görüş ve kaç çeşit yapılanma var?
Elbet çoktur ama bana göre iki çeşit var;
hükümetten yana olanlar, hükümete karşı duranlar...
Bu savımı destekleyecek yüzlerce, hatta binlerce örnek de var. Hattabir çırpıda onlarcasını sayabilirim.
Kimi bunu, “
ülkede kutuplaşma var” diye yorumlar, kimileri de çok daha bilimsel analizlerle destekler.
Oysa ben hayatın içinden gözlemlerle bunun bir kaplaşma, ayrışma, bölünme olmadığını defaten anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye’de fikri bir kısırlık var.
Herkes programlanmış makinaya dönüşmüş.
Herkes kendi ezberini bile bozmuş.
Bir fikir ortaya atmak için iki seçeneğe sahipsin; ya hükümetten yana olmalı bu görüşün ya da hükümet karşıtı.
Hangi partili olmanın bir önemi yok…
Hangi ideolojiye sahip olduğunu basbasbağırmaya da gerek yok…
Hangi ırktan, hangi kimlikten olduğunu söyleyip gururlanman da gereksiz…
Hangi dinden, hangi mezhepten olduğunu söyleyip, bir diğerini küçümsemenim de bir anlamı yok.
Hatta hangi tarikat veya hangi cemaate mensup olmanın da bir anlamı kalmadı.
Belli bir amaca hizmet ettiğini söyleyen bir örgüt ve yapılanma olsan da bu değişmiyor.
Özgürlük savunucusu olman, hak arama mücadelesi vermiş olmanın da artık bir kıymetiharbiyesi kalmadı.
Savaştan yana olman veya savaş karşıtı olman da abes bir şey.
Cinsiyetinin de bir önemi yok artık, cinsel tercihinin de.
Çevreye duyarlı olman, insan ve tüm canlıları seven veya nefret etmen de gereksiz.
Artık herkes evinde oturabilir; ülkeyi kurtarmayı düşünmeye de gerek yok. Kahve köşesinde ahkâm kesmeye de.
Bütün siyasi partiler fonksiyonunu kaybetmiş; koltuğa kurulanlar, kaba yerlerini koltuktan kaldırmama mücadelesi içinde.
Ortada konu neyse her kafadan bir ses çıkıyor gibi görünse de aslında sadece iki görüş yansıyor.
Sosyal medyadaki bütün trollerin toplamının yansıttığı da iki görüş ve havada uçuşan küfürlerden ibaret.
Üretme yok, ufuk açan yok, farklı görüşle “
vay ve” dedirten de kalmadı.
Söz konusu neyse görüş ikiden fazla etmiyor.
Bu bir yatırım olsa da değişmiyor.
Eğer Osman Gazi köprüsükonu edilmişse sadece iki görüşün sözlerini duyarsınız; Köprüden yana olanlar ve köprüye karşı olanlar.
İşin ilginci ikiside köprüden geçerken tarafını belli eder.
İmkânlarıkullanırken, konforu tadarken, zamandan tasarruf ederken…
Köprü sadece bir örnek elbet…
Söz konusu neyse ve onun neticesinden kim faydalanıyorsa destek verenler ve karşı çıkanlar ona göre konuşmaya başlıyor.
Şehitler hükümete zarar veriyorsa taraf bellidir.
Bir teröristin öldürülmesi hükümete fayda sağlıyorsa ortaya çıkacak iki görüş de bellidir.
Mazlum, hükümete fayda getiriyorsa, zalimin yanında olacakları tahmin etmeye gerek yok.
Zalim hükümete zara veriyorsa, o zaman mazlumun yanında olacakları tahmine gerek yok.
Türkiye böylesine bir kısır fikirle geleceğe doğru yürüyor.
Dünya değişiyor, oyun kuranlar en iğrenç ve en kanlı ve en acımasız oyunları sahneye koyuyor ama ortada üçüncü bir fikir veya sağduyunun sesi yok.
Düşünün ki birisi necis bedenini patlatıyor ve yüzlerce masum insan oluyor.
Böyle bir durumda tartışılacak yüzlerce ayrıntı, yüzlerce senaryo var ama bizim tartıştığımız bu olayla hükümetin sorumluluğu veya alakasızlığı.
Oyunu kuranlar şimdi de bunu hesaba katıyor ve nasılsa kimse katili suçlamıyor.
Hatta hatırı sayılır bir kesim “
iyi ki yaptınız da hükümet zor durumda kaldı” anlayışında.
Ortada fikir yok…
Ama bir inat uğruna bütün değer yargılarını çiğneyen koyun sürülerinin “
fikir” diye bize yutturmaya çalıştıkları “
yandaşlık” var.
Her iki fikir de fikir değildir;
koşulsuz biatin en iğrenç halidir.