MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, teröre çözüm olarak ortaya attığı “çılgınca” isteklerden birisi OHAL’di. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk önce “öylesine söylenmiş bir söz” olarak değerlendirdim. Samimi olamazdı, OHAL’in ne hal olduğunu bilmiyorsa, bölgede yaşayanlardan dilediğine sorabilirdi.
OHAL’in hiç de “iyi bir hal” olmadığını kendisine anlatan yüz binlerce aklıselim insan bulabilirdi.
Bu aklıselim insanların tahsilli olması, siyaset yapması, makam veya mevkisinin olması da gerekmiyordu.
Köydeki Ahmet efendiye de, tarladaki Ayşe teyzeye de, şehirdeki Mehmet efendiye de sorabilirdi…
OHAL’le hemhal olma bahtsızlığına erişmiş, o acı günleri yaşamış, kendi devletinde nefret ettiren uygulamalara imza atanlarla karşılaşma şansızlığını yakalamış her kişiden sorabilirdi…
Öylesine söylenmiştir, diye düşünerek geçiştirdim ama Türkiye’nin gündemine oturmakta da gecikmedi.
Ama nedense Bahçeli’den başka tek bir Allah’ın kulu “Ohal iyi bir şeydir, yeniden gelmesi iyi olur” demedi.
Bu iyi aslında…
Kendi insanına antidemokratik bir yöntemi reva görenin sadece bir kişi olması çok güzel…
Ama Bahçeli öyle demiyor…
Ohal’in yasalar çerçevesinde bir uygulama olduğunu söylüyor…
Bir şeyin yasal olması başka, onun insan haysiyet ve onuruna yönelik uygulanıp uygulanmadığını araştırıp, soruşturmak çok daha başkadır…
OHAL, terör örgütünü cezalandırma veya onların halka, askere, polise yapacağı kötülüğü önleme adına yasal olduğu bir gerçek.
Ama nedense OHAL, terör örgütüne değil, bölgede yaşayanlara hayatı zehir etti.
Bu mu yasallık?
Bunun için mi Bahçeli’den başka “Ohal, ne haldir, canım ne haldir, gülüm ne haldir” diye şarkıya konu edip zil takıp oynamıyorlar?
Yoksa koca ülkede “doğru bilen” tek zevat Bahçeli mi oluyor?
Bu aslında siyaset yaptığı ülkeyi tanımamaktır, geçmişi bilmemektir, yaşanan acılardan ders almamaktır, oy istediği ve iktidarına talip olduğu halkı da hiç tanımamaktır…
Ben “öylesine söylenmiş” dedim ama değilmiş…
MHP Lideri, toplu açılış törenlerine katılmak için gittiği Konya’nın Çumra ilçesindeki Sırçalı Mesire Alanı’nda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlarken de “bilerek ve isteyerek” OHAL dediğini tekrarlamış, hem de çok daha başka çılgınca fikirlerle birlikte…
OHAL’e karşı olanların Türkiye’deki akan kanı görmeyenler ve Türkiye’nin bölünmesi için elinden gelen gayreti gösterenler olduğunu söylüyor…
O zaman bu ülkenin tamamı akan kanı görmüyor, ülkenin de bölünmesini istiyor.
Bu kadar çocukça ve bu kadar halkına hakaret eden birisinin nasıl bir partin genel başkanı olduğuna doğrusu şaşırdım.
Bahçeli, “OHAL bir Anayasal kurumdur. Demokrasiyle çatışır bir yönü yoktur” derken, gerçekten ciddi mi, diye gözlerine bakmak isterdim…
Aynı sözü doğu ve güneydoğu’da da söylemesini isterdim…
OHAL’den en az çeken illerde bile söylemesi yeterliydi…
Bununla da yetinmiyor Bahçeli; “Sözde analar ağlamasın demekle bir şey bitmiyor. Kan akmasın demekle bir şey bitmiyor. Gerekli tedbirleri almak lazım.”
Alın o zaman…
Önünüzde Demokratik Açılım var, tutun bir köşesinden…
Darbe Anayasası’nı rafa kaldıracak sivil anayasa var, verin desteği…
Yok, Bahçeli’nin aldığı tedbir, “Biz MHP olarak Anayasal bir tedbiri ortaya koyuyoruz. OHAL uygulamasına geçilmesini istiyoruz.” Dan başkası değil…
Daha önceki yazımda, “Alın Ohal’inizi başınıza çalın!” diye bir cümle kullanmıştım…
Bu sözü bir kez daha yineliyorum ve ekliyorum:
Bu söz benim sözüm değil…
Bölgede yaşayan her ferdin haykırmasının cümleye dönüşmüş halinden başka bir şey değildir.
Bir siyasi parti genel başkanının, terörü önlemek, anaları ağlatmamak gibi elinde bir şans varsa ve bu şansı, sırf siyasi hesaplar nedeniyle kullanmıyorsa, kullanmaktan çekiniyorsa, eften püften bahaneler buluyorsa, üstelik de sorunu çözmeye azmedenleri hainlikle suçluyorsa, bir de üstüne halkı cezalandıracak çözümde diretiyorsa, nasıl bakmak gerekir, doğrusu çözemiyorum.
Ben çözemiyorum ama inanıyorum ki, 12 Eylül ve OHAL mağduru olan ve sırf ülkücü oldukları için cezalandıranlar çok iyi anlıyordur ve Bahçeli’nin kodlarını iyi çözüyorlardır…