Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhtemelen bugün demokratikleşme paketinin bir yenisini daha açıklayacak. Muhalif sesleri şimdiden duyar gibiyim. Bu seslerin çoğunun “aykırı” olma adına olmaması, “kendi sanal korkularının” bir ürünü olması garip.
Bugüne dek hiçbir şey yapmayanların, atılan adımlardaki kaygısı “bir şey yapmayın, böyle sürsün, gitsin” diyen statükocuların çıkışından farksızdır.
Aslında bunu herkes bilir ama muhalefeti de aynı mantıkla yürütmekten bir an için geri durmazlar. Bugün de aynısı olacak. Başbakan demokratikleşme için atılacak adımları, onlarsa atılacak adımın gereksizliğine vurgu yapacaklar.
Kimi ülkenin satıldığını söyleyecek, kimi cumhuriyetin kolonlarındaki çatırtıları saymaya başlayacak.
Kimi laikliğe aykırı olanları sayıp dökecek, kimi terör örgütüyle yapılan pazarlık iddialarına bir yenisini ekleyecek.
Bazıları demokrasiyi, hükümetlerin veremeyeceğini söyleyecek.
Bazıları da devletin yıkılacağından bahsedecek.
Bu paketin içeriğinde ne olursa olsun, eleştiriler aylarca sürecek.
Hatta içi boş bir paket ortaya koysalar, ekranlara doğru döndürüp, “bakın boş” deseler de değişmeyecek. Bunu noter huzurunda yapıp, boşluğunu kayıt altına alsalar da değişen bir şey olmayacak.
Çünkü bu ülkede bazı değerleri, bazıları tekeline almış durumda.
Siz ne yaparsanız yapın, “onlardan olmak için, onlarla olmanız gerektiği” fikrinden zerre-i miskal taviz vermezler.
Ülkemizde birçok değer, bu şekilde birilerinin veya bazı grupların tekelindedir.
Buna siyasi partiler de dâhildir.
Söz konusu milliyetçilikse, sadece kendi partisine mensup olanlar vatanını ve milletini sevebileceğine o kadar inanmışlar ki, bu sevgiyi bir başkasında gördüklerinde kuşkuları galip gelir.
Cumhuriyet söz konusuysa veya halkı sevmekle ilgili bir tartışma varsa bu defa diğer partiye mensup olanlar atılır; başkası bu değerlere sahip olamayacağı üzerine felsefi yaklaşımlarda bile bulunurlar.
Bir başka parti, “barış”ı tekeline almıştır; bir başkasının üzerinde eğreti duracağından da adı gibi emindir.
Kendisinden başka herkes savaş yanlısıdır.
Elinde silah olsa dahi, barış için kurşun sıktığını rahatlıkla söyleyebilir.
Adalet, kendi partisi hariç, hiç kimsede bulunmaz.
Demokrasi, sadece kendi partilerinde vardır.
Demokrat dediğin kendileri gibi olmalıdır.
Cumhuriyeti ancak onlar sever, ancak onlar geliştirir, ancak onlar uygular.
Bazen ne olduğumuzu, neci olduğumuz, neye sevindiğimizi, neye üzüldüğümüzü bir türlü anlatamayan bir millet olduk.
Ülkeni çok sevdiğini söylersin mesela, “hayır sevmiyorsun” diyenler bir adım öne çıkar ve sonra ne dersen de, “senin o kişi olmadığını” öyle bir anlatırlar ki, sen bile inanırsın.
Demokrat olduğunu söylemen ve hayatın boyunca demokratlıktan taviz vermemen bir şey değiştirmez.
Eğer bir grup seni kabullenmiyorsa asla demokrat olduğuna inanmaz.
Cumhuriyeti sevdiğini söyleyemezsin mesela…
Çünkü çırılçıplak cumhuriyeti değil, yanına demokrasiyi koyanlardansın.
O zaman, sen asla cumhuriyetçi olamazsın, olsan olsan şeriatçı olursun.
Laikliği savunman da böyle, barışı savunman da, savaşa şiddetle karşı çıkman da…
Can almanın sadece Azrail’e ait olduğunu söylemen boş…
Çünkü gerektiğinde can alınmasına cevaz veren kitle çok.
Şiddete karşı çıktığını, terör örgütlerine karşı olduğunu, ölmeyi ve öldürmeyi seçenlerin yanlış yolda olduğunu söylemen de işe yaramaz.
Herkesin, -bir şekilde