Kendi adıma bir özeleştiri yaparsam, ilk gençlik yıllarımda “okumaya bile yanaşmadığım” yazarlar için özür dilemem gerekir. Ne yaparsın, devir öyleydi. Bizden olanı okur, bizden olmayanın “ne dediğine” bile bakma gereği duymazdık. O zamanlar “bizden-sizden” katı bir kural gibiydi, kanımıza işlemişti. Doğal olarak da hayata tek pencereden bakma yanlışına düşerdik. Aslında 1980 öncesinde bu yaklaşım her kesimde vardı. Şükür ki, bu yanlıştan tez döndük.
Konumuz bu değil elbet…
Yazarlara kimin “not” ya da “ödül” vereceğiyle ilgili…
Bu değerlendirmeyi kimler yapabilir mesela…
Hani nota veya ödüle gerek var mı, o da ayrı bir tartışma konusu…
Buna rağmen de “en”leri belirleme hakkını elinde bulundurduğunu sananların olması, tartışmayı da beraberinde getiriyor.
Bu yazımda, yazarların, gazetecilerin, sanatçıların eserlerini, ürünlerini, kamuoyuna deklere ettiklerini değerlendirip, “ödül” verecek olanların kişiliklerine/kapasitelerine değinmek istiyorum… (hem kurum bazında, hem kişisel hem de jüri olarak