Resmi bayramlarla dini bayramları kıyaslamaya kalktığınızda, dini bayramlara olan ilginin milyonda birisinin resmi bayramlarda olmadığını görmeniz mümkün. Yıllardır bu böyle biliniyor.
Bunu önlemenin yolu da, resmi bayramlara halkı katacak etkinliklerin olması gerektiği de söyleniyor.
Resmi bayramlar, protokol mensuplarının “zorla” katıldığı bayramlardan öteye gitmiyor.
Her bayram sonrası gazetelerde çarşaf çarşaf yer alan “Coşkuyla Kutladık” lafı da yalandan ibarettir…
Bunun aksini söyleseler de bu yalandandır, hem de koca bir yalan…
Gerekçesi çok…
Henüz okul sıralarında resmi bayramlarla tanışıyoruz…
Hafızamızda kalan ise güneşte, yağmurda veya soğukta saatlerce beklemekten öte değil…
88 yıldır kutlanan bayramlarımız var…
Çoğu da önemli…
TBMM’nin açılması, Cumhuriyetin ilanı gibi…
Ama aynı yıl boyunca basmakalıp kutlamadan öteye gitmediğini de herkes biliyor…
Bu nedenle sıkça eleştiri konusu olur, bayramların gerçekten coşkuyla kutlanması için neler yapılması gerektiği üzerine kafa yoranlar çıkar…
Kafayı yoran, yorduğuyla kalır…
Sonra bir sonraki bayrama kadar susarız…
O bayramı da coşkuyla kutlar, çarşaf çarşaf gazete haberi yapmaktan öteye gitmeyiz…
Ailelerin katılımı ise çocuklarının herhangi bir etkinliklerde görev alması veya minicik yavrularının “bayrama gidelim” ısrarının geri çevrilmemesidir…
Her bayramda Atatürk Anıtına çelenk konur…
Protokole dâhil olanların “yahu bu da nereden çıktı” dercesine buz gibi yüz ifadeleriyle her zaman hazır duran çelengi koymalarıyla başlar…
Sonra “resmigeçit töreni” yapılır…
Bunun için okullarda öğrenciler günlerce, haftalarca, hatta aylarca prova yapar…
Bayram günü gelip çattığında ise henüz kargalar kahvaltı etmeden ve törenin başlamasına saatler kala çocuklar okulun yolunu tutarlar…
Mevsimine göre yazın güneşin kavurucu sıcağında, kışın ya yağmurda, ya karda, ya da kuru soğukta saatlerce beklerler…
Bayramın özelliğine göre de incecik kıyafetleri olduğundan hasta olma riskiyle karşılaşırlar…
Protokol yerini aldığındaysa her yıl tekrarlanan konuşmalar yapılır, tiz sesiyle ne dediği anlaşılmayan bir kız veya erkek öğrenci şiir okur…
Sonrası yürümekten ibaret olan “geçit” törenidir…
Allah aşkına bunun nesini coşkuyla kutlayalım?
Bayramı, bayram haline getirecek hiçbir şey yok…
Üstelik, bayramlara halkın coşkuyla katılımını sağlayacak bir çaba da yok…
Mevcudu devam ettirmekten öteye gitmeyen ve aslında bir zorlama gibi kutlanan bayramlar, yıllardır aynı şekilde kutlanıp duruyor…
Ta ki bu yıla kadar…
23 Ekim’de Van’da meydana gelen depreme kadar. Depremde, 600’e yakın insanımızı kaybetmiştik. Aynı deprem, 2 bin 500 civarında insanımızın yaralanmasına sebep olmuştu. Bütün yurtta bir acı vardı ama aynı zamanda acıyı dindirmek için çaba da vardı…
Depremden 6 gün sonra kutlanacak Cumhuriyet Bayramı’nda ise “coşkuyla” kutlanacak etkinlikler vardı…
Başbakan, Van’daki deprem nedeniyle çelenk sunumu ve tebrikat töreni dışındaki etkinlikleri iptal etti.
Ve bir kesim kıyameti kopardı…
Hemen Anıtkabir’e koşanlar vardı; şikâyet edilmesi gerekiyordu…
Sayıları birkaç bini geçmeyen bu insanlarımız, bayram törenlerine iptal edilen birkaç etkinliğin cumhuriyete vurulan darbe olduğuna inanıyorlardı…
Ellerinde Türk bayrağı alanlar sokağa çıktı, yürüyüş yaptı…
Birkaç ilde, birkaç yüz kişiyle yapılan bu eylemlerde başı CHP ve Atatürkçü Düşünce Derneği çekiyordu. (Bu ikilinin başka davalarda da yan yana olması konumuz dışı olduğundan geçiyorum…)