Türkiye, birkaç gün sonra çok önemli bir seçim yapacak. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana ilk kez parlamenter sistemin yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişin görevlendirilmesi yapılacak. Halk, daha önce bu sisteme evet demişti, şimdi bu sistemde kimin Türkiye’nin bir numaralı koltuğuna oturacağını belirleyecek. Bir numaralı koltuğa oturacak olan lider, aynı zamanda bütün bir halkı temsil edecek bilgi, birikim, kabiliyet ve donanıma sahip olacak. Bunun yanında çok başka kriterler de var ama esas olan bence “
bizi temsil edecek” olmasıdır.
Peki gerçekten de adaylar bizi temsil edecek kapasitede mi, ya da hangisi bu kapasiteye sahip?
Kayda değer üç adayla devam edelim…
***
Meral Akşener…
15 Temmuz henüz yaşanmadan hemen önce 15 Temmuz’dan sonra “
ben başbakan olacağım, ben başbakan olacağım, ben başbakan olacağım” diye mızmızlansa da, bir şehir efsanesi olarak 28 Şubat’taki duruşu anlatılıyor ama Tansu Çiller konuşunca, onun da bir operasyonun parçası olabileceği akla geliyor. İyi pazarlanan, iyi planlanan güzel bir projeydi Meral Akşener. Ama planlayanların elinde patladığı için boş meydanlara hitap ediyor.
Handikapları…
Fetö’ye yakın bilinmesi.
Çok agresif olması.
Ülkeyi bugünden daha ileriye götürecek bir projesinin olmaması. Yapacağı söylenenlerin çoğunun “
yıkma” üzerine olması, yapma ya da daha iyisini inşa etme gibi somut söylemlerinin olmaması.
Sanki “
Hele Erdoğan gitsin, düşünürüz” anlayışı hâkim ve bu anlayış, kendi fikri değil gibi de üzerinde çok sırıtıyor.
***
Muharrem İnce…
Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu’yla dostluğunun siyaset öncesine dayandığı söylense de, genel başkanlık yarışı süresince bir birlerine yaptıkları ve söyledikleri, bu dostluğun muhtevası hakkında çok net bilgi vermeye yeterlidir.
Kim ne derse desin, Kemal Kılıçdaroğlu, kendilerine dikte edilen Abdullah Gül projesi tutmayınca ortada kaldı. Kazanamayacağı bir yarışa girerek hem genel başkanlığı hem de milletvekilliğini kaybetmeyi göze alamadı. Bir taşla birkaç kuş vurmayı iyi bilen Kılıçdaroğlu, ezeli ve güçlü rakibini diskalifiye etmenin yolunu, onu cumhurbaşkanlığına aday etmekle buldu. Kendi partisine bile genel başkan yapmayan, yaptırmayan, layık görmeyen Kılıçdaroğlu’nun ülkenin başına layık görmesi beklenmemeli. Nasıl olsa kazanamayacağını biliyor ve bana göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyu Muharrem İnce olmayacaktır.
Muharrem İnce’ye gelince..
Bir fizik öğretmeni, sonradan da siyasetçi…
Ehl-i keyf, tam bir muhabbet adamı, sol cenaha göre iyi de bir hatip.
Ama siyasette merdivenleri koşarak çıkmayı bilmiş, Kemal Kılıçdaroğlu’na toslayana kadar da bu süreci güzel götürmüş birisi.
Doğrusu İnce, CHP’nin Genel Başkanı olacak kapasitede, en azından Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha birikimli birisi ama “
siyasi” yönü zayıf. Öyle tahmin ediyorum ki, Kılıçdaroğlu, İnce’yi “
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı” için ikna etmiş olmalı ama İnce’nin çok ince hesabı ise bu adaylığın kendisini Genel başkanlığa taşıyacak olmasıdır.
Öyle sanıyorum ki, Muharrem İnce’nin 24 Haziran’da alacağı oy, onu Cumhurbaşkanlığına taşımaya yetmeyecek ama genel başkanlığa taşımaya yetecek de artacaktır bile…
Handikapları;
Yönetim becerisi yok.
Lider yönü yetersiz.
Siyasi yönü zayıf.
Eskiden söyledikleriyle şimdiki söylediklerinin yüzde yüz çelişmesi.
Neredeyse bütün teşkilatların kendisine karşı “
açık” tavır takındığı süreçlerden geçmiş olması.
Başörtüsü, inanç gibi konularda eski söylemlerini ve yaptıklarını egale etmeye çalışırken yüzüne gözüne bulaştırması.
Tıpkı Meral Akşener gibi, ülkeyi bugünden daha iyi duruma getirecek somut bir projesinin olmaması. Daha çok yakma, yıkma ve bozma üzerine siyaset yapması.
Proje olarak sunduğu birçok hizmetin halen uygulanıyor olduğunu bilmemesi.
***
Recep Tayyip Erdoğan
Halen görevde olan, 16 yıldır ülkenin en tepe noktalarında görev yapan, 16 yıldır ülkenin değişiminde, dönüşümünde söz sahibi olan, mimarı konumunda bulunan ve artık ünü ülke sınırlarını aşarak Dünya Lideri konumuna yükselen
Recep Tayyip Erdoğan’ı anlatmaya gerek yok.
Onun da elbet handikapları var.
Ve bence asıl bunları yazmak gerekiyor.
16 yıldır iktidarda olmanın “
yıpranma” payı var ama muhalefet kendisini yenileyemediği için bu yıpranma kendisini pek göstermiyor.
Milletvekili adaylarına genelde bir tepki var. Ancak bu tepki, cumhurbaşkanlığında değil, milletvekili seçiminde az da olsa kendisini hissettirecektir diye düşünüyorum.
Üçüncü handikap ise ilk veya ikinci kez oy kullanacak olanların 16 yıl öncesini bilmemesidir.
Eski Türkiye’yi bilmeyen, gözünü açtığında Recep Tayyip Erdoğan’ı gören gençler, Türkiye’nin bu günlere havadan geldiğini sanıyor olabilir. Anlatmakla da olmaz, çünkü tarih öncesine ait bir hikâye gibi geliyor. Şimdi bile lafını ettiğimizde, sohbetimizin konusu olduğunda dahi o günleri anlamakta ve anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Çünkü
hiçbir lider ve hiçbir siyasi anlayış, ülkesini o günlerde görmek istemez. En azından buna sebep olan olmak istemez…
Ama şimdi değişim, dönüşüm diyenlerin anlayışı, ülkenin o günlerine sebep olan anlayışıydı.
Hal böyle olunca yeni nesil, yeni Türkiye’nin daha iyisini istiyor. Haklılar da ama daha iyisi, daha kötüye götüren anlayışla olmaz. Seversiniz, sevmezsiniz ama daha iyiye yine
Recep Tayyip Erdoğan götürecektir. Bunun için bu dönem alınacak ruhsat, yenilenmenin de bir ruhsatı olarak görülmelidir.
Tahminime göre ilk turda Recep Tayyip Erdoğan seçilir. Çok zor ama çok zor bir ihtimal ama ikinci tura kalırsa
ülke içinden ve ülke dışından, Türkiye’nin zararını isteyen bütün odakların bir araya geldiğini görme şansını da yakalarız.
Sonumuz ne olur, elbet bilinmez; Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler!