Bazı “aydın”ları anlamakta zorlandığımız bir gerçek. Anlayamamamızın temel nedeni, onların çok aydın, bizim çok karanlık olmamızdan dolayı değil. Onlarla aramızdaki derin uçurumdan da değil.
Bu çok daha farklı bir şey…
“Eleştirecek ama nasıl eleştireceği konusunda olgunlaşmış veya kabul edilebilir bir fikre ulaşmamış” oluyor.
İki arada bir derede kalan aydınımız, alıyor eline kalemi yazmaya başlıyor.
Eğer bu temel bir haksa orada iyi düşünmek lazım.
Hakkı talep eden veya kazanan kendi ideolojisindense de sorun yok.
Onu savunmak çocuk oyuncağıdır adeta…
Alırsınız elinize kalemi, yazarsınız, yazarsınız, yazarsınız…
Ne kadar demokrat, ne kadar insan haklarına saygılı ve ne kadar özgürlük tutkunu olduğunuz anlaşılır.
Bu kadar olduktan sonra aydın olmuş çok mu?
Ama o hakkı talep eden sizden değilse sorun başlar…
Demokrat kimliğiniz var ve ortada bir hak talebi var.
Hali üzere savunmanız gerekiyor ama savunursanız, kendinizi inkâr etmiş sayıyorsunuz.
Çünkü asla özgür birisi değilsiniz, ruhunuz esir sizin…
O zaman hem nalına vurmalı, hem mıhını zedelemelisiniz…
***
Aslında sözü evirip çevirmeden Hürriyet Gazetesi’nin çok demokrat yazarı Ertuğrul Özkök’e getirebilirdim.
Bilerek yapmadım.
Bu ülkede kendisini aydın sananların nasıl bir fikir ishaline yakalandıklarını bilmek ve bunu açıkça söylemek gerekiyor.
Bunlardan birisi de Ertuğrul Özkök…
31 Ekim 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde genel kurula giren vekiller arasında başörtülü olan kadın vekiller de vardı.
Bu, aslında Türkiye tarihinde bir ilkti.
Olaysız şekli ilkti.
Biliyorsunuz 14 yıl önce antidemokratik bir dönemde halkın oyuyla milletvekili seçilen Merve Kavakçı, aynı genel kurulda yuhalanmış, “bu kadına haddini bildirin” diyen sol görüşten insanların tacizine maruz kalmıştı.
31 Ekimde ise CHP, solun aynı yanlışına düşmesinin nelere mal olacağını, halkın gözünden nasıl itibar kaybedeceğini iyi hesapladıklarından şova dönük birkaç tutarsız laftan başka şey söylemediler.
Ama Ertuğrul Özkök gibileri durmadı…
Eleştirmeliydi…
Herkes özgürlükten yanaydı, insanlar inandığı gibi giyinmeli, yaşam tarzına müdahale edilmemeliydi.
Ama söz konusu hakkı talep eden ve alan muhafazakârdı, üstelik AK Partiliydi.
Öyleyse eleştirilmeliydi.
Özkök öyle yaptı. Yazının girişinden başörtüsüyle meclise girilebileceğini, hatta girilmesi gerektiğini söyledi…
Demokrat bir çıkıştı…
Ama sonra asıl söylemek istediğini nasıl söyleyeceğini eğip bükmeye başladı.
Hani bazı siyasilerin, “yerel seçime dönük bir manevra” görmesi gibi…
Sanki yerel seçim olunca hak talep etmek askıya alınıyormuş gibi…
Özkök’ün tepkisi biraz farklı…
O, başörtülü vekillerin hidayete erdiği tarihe kafayı takmış…
“Bugün mü hidayete erdiniz?” diye soruyor…
***
Oysa bunun hidayetle alakasının olmadığını kendisi de biliyor.
Bir göreve seçildiğinizde, görevin gerektirdiği kıyafeti, dayatma da olsa kabullenirsiniz.
Kabullenmiyorsanız, evinizde oturursunuz, değilse de o şartları içinize kan akıtarak, bazen kızılcık şerbeti içerek, bir gün özgürleşecek ülke hayali kurarsınız.
Belki bunun mücadelesini verir, belki fedakârlıklarda bulunursunuz…
Ve gün gelir, ülke demokratikleşir…
Adım adım çok daha iyi günlere doğru yol aldığınızı görmenin huzurunu yaşarsınız…
Demokratikleşme Paketi, işte bunun önemli bir adımıydı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başörtüsü yasağı ayıbına son verileceğini söyledi.
Sonra da milletin vekâlet verdikleri, antidemokratik kıyafet yönetmenliğini çöpe atarak, yenisini yaptı.
Öğrenciler okuluna, işçi ve memurlar kurumuna inancının gerektirdiği kıyafetle veya kişisel tercihiyle gidebiliyordu artık.
Bir iki istisna dışında bütün millet bu manada özgürleşmişti…
Ama milletin vekilleri, yani yasa yapan, demokratik adım atan, ülkeyi yönetenler esirdi; istediği kıyafeti giyememenin sancısını yaşıyordu.
Bu muydu özgürlük, bu muydu demokratikleşme, bu muydu insanlık?
Değildi!
Ve onlar, tam da Hac görevini ifadan döndükten sonra ilelebet kapanmaya karar vermişti. Nasılsa yasal bir engel de söz konusu değildi.
Şimdi Ertuğrul Özkök hidayete ererse biz ne diyeceğiz, onun değişiminin altında neler arayacağız, asıl onu söylesin de bilelim!
Tweetimden seçmeler
Umudunuzu kaybettiyseniz, kazanma ihtimalini de kaybetmişsiniz demektir!