Birkaç gündür 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Jüri üyeliğine seçilen ve ülkemize gelen Boşnak asıllı ünlü yönetmen Emir Kusturica’yı konuşuyoruz. Soykırım yapanlara destek tarzındaki bir açıklamasını esas alarak “haddini” bildiriyoruz. “Had bildirmede üstümüze yok” diye herkese duyurmuş oluyoruz.
Tepkilere rağmen de Boşnak yönetmen ülkemize geldi, basın açıklamasını yaptı. Ve sonunda da Emir Kusturıca, Altın Portakal'da jüri üyeliğinden çekildi…
Rahatladık…
Böylece soykırım yapan bir lideri destekler tarzda açıklama yapan Boşnak yönetmene haddini bildirmiş, sürüm sürüm süründürmüş, burnundan fitil fitil getirmiştik.
Oh ya! hem o kadar yorgunluğu kendisine kalmış, hem bilet paraları cebinden gitmiş, hem de haddini bildirmiştik…
Gerçi adam istifa ederken bile susmadı ya o kadar kadı kızında da olurdu…
Ne demişti Kusturica?
Yüreğinde insanlıktan en ufak bir eser olanların tepki gösterdiği Sırpların yaptığı katliam ve tecavüzlerde, Boşnak yönetmen, “Meseleyi lüzumundan fazla abartıyorsunuz” demişti…
Sonra “500 yıl önce zaten hepimiz Sırptık, yeniden Sırp ve Hıristiyan olalım, mesele bitsin” diyerek “sanatçı çözümünü” göstermiş, herkesi hayrete düşürmüştü…
“Hepiz Ermeni’yiz” diyenler aklıma geldi birden, sonra unuttum tabii…
2005 yılında da “Benim babam ateistti ve kendini her zaman bir Sırp olarak tanımlıyordu. Evet, belki son 250 yıldan beri Müslüman’ız ama daha önceden Ortodoks’tuk ve daha da önemlisi biz her zaman Sırp'tık, din bunu değiştirmez. Biz sadece Türklerden hayatta kalmak için Müslüman olduk” demişti…
Aklıma bu ülkede başka dinden olduğunu yüzyıllarca gizleyenler geldi, sonra unuttum tabii…
Varlık vergisini, taş kırmaya gönderilenleri, mallarına el koyulanları.. hepsini bir an düşünüp, sonra unuttum…
Emir Kusturıca’nın söylediklerinin tamamı bizim için yanlış, bir kısmı kendisi için doğru, bir kısmının da doğru olmayabileceğini kendisi de söylüyor…
Tepkiler, bir katliamı destekleyen ve aslında “abartıyorsunuz” diye küçümser tarzından ileri geliyor…
Bu sözler aslında bizim yabancısı olduğumuz cümleler değil…
Bizdeki sanatçılardan veya sanatçı diye geçinenlerden çok daha ağır sözler işittik…
Siyasetçilerimiz de vardı tabii…
Bazen Dersim’de yapılan katliamları küçümsedik, bazen Sırpların Boşnaklara yaptığı zulmün aynısının yaşandığı ülkemizdeki zaman dilimlerine övgüler dizdik…
Bize 1915 tarihi ne zaman hatırlatılsa büyük tepki gösterdik, “olamaz” diyerek atalarımızın bile yaptıklarına veya yapmadıklarına kefalet ettik…
Dersim’de jetler kimlerin üzerine uçmuş, kimlere bomba yağdırmıştı…
Bu ülkede şapka takmadığı için idam edilenler görmüştük…
“Çizme” diye tabir edilen zulüm çevrelerinin neleri tekmelediğini atalarımız çok iyi bilir…
Bu ülkede her darbe döneminde insanları, insanlıktan çıkaran işkenceler, zulümler, onur kırıcı davranışlarda bulunulduğunu da herkes bilir…
Biz daha İstiklal Mahkemeleri denen katiller sürüsünün işlediği cinayetleri ortaya çıkaramadık.
Önce infaz, sonra karar verenlerin kimleri boş yere öldürdüğünün çetelesini tutamadık…
Sadece bunlar değil elbet…
“Denizaltını bombalayıp, çocukları öldürelim” diyen veya bunu planlayanların “masum” olduğunu düşünüp, eylemler bile yapıyoruz…
Biz, “Fatih Camisini bombalayalım, bunu da en kalabalık zamanda yapalım” diyenlerin masumiyetine inanıyoruz…
Bu ülkede millete, devlete, hükümete karşı darbe yapan, darbe yapmayı planlayan, bunun için ciddi adım atanların bile masum olduğunu düşünüp, “cezaevinde ziyaret”e gidebiliyoruz…
Hatta “şartlar olgunlaşsın” diye bekleyen veya körükleyenleri korumaya aldık, “koltuk için” işledikleri cinayetleri önemsiz gördük…
Bu ülkede “Kürtçe konuştu” diye, “Kürtçe şarkı” döktürdü diye insanları cezaevlerine atıyor, yıllarca işkencenin her türlüsünü uyguluyoruz…
Bu ülkede “doğuştan gelen hakkı” isteyenleri “bölücü” diye lanse edebiliyoruz…
Daha vurduğumuz “evet” mührünün mürekkebi kurumadı ama halen “12 Eylül zalimleri yargılanmasın” diye canhıraş mücadele edenleri gördük…
Biz bu ülkede halen Müslüman genç kızların başlarına taktıkları bir metrelik örtünün nasıl takılacağının, nerede takılacağının, nerede açılacağının kavgasını veriyoruz…
Bütün bu tartışmaları yaparken, “utanma” duygusunu bir kenara bırakarak, üniversite çağına gelmiş, belki mezun olmuş, anne olmuş, nine olmuş kadınlarımızın nasıl giyineceğini belirleme hakkının kendimizde olduğunu bile sanabiliyoruz…
Utanmıyoruz bütün bunlar olurken…
Tarihimizde yaşanan bütün yüz kızartıcı zamanlardan da utanmıyoruz…
Sonra da kalkıp Sırpların zulmünü “ehven” gören Boşnak yönetmene kin kusuyoruz…
Onun yaptıkları elbette doğru değil…
Ama bizim yaptıklarımız doğru olmalı ki, Emir Kusturıca’ya haddini bildirme konumunda olalım…
Böyle bir konumumuz var mı Allah aşkına?