Karikatürist İbrahim Özdabak’ın hafızamda kalan güzel bir karikatürü vardı. Bira fıçısından çıkan Diyojen, elinde el feneriyle bir şeyler arıyor. Konuşma balonunda da “İrtica Arıyorum İrtica!” diyor…
Bu ülkede 1940’lı yıllardan bu yana birileri hep bir şeyler aradı durdu, olmadığında kendi koyduklarını bulup, sonra da “ülkemiz tehdit altında” diye velvele ettiler. Korkuyla yaşıyorlar, halkı korkutarak saltanat sürüyorlardı…
Bazen irtica korku oluyordu, bazen komünistlik, bazen laiklik. Herkes düşmandı, devlet ise herkese karşı kendisini koruma altına almış, sindiği köşesinden burnunu bile çıkarıp, halkına bakmıyordu…
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kendilerini “seçkin” sanan bir grup doğuştan şanslı kişiler, kendilerinden başkasının “hain” olduğunu, “potansiyel suçlu” olduklarından da her an için ülkeyi bölebileceklerini sanıyorlardı…
Veya sanmamızı istiyorlardı…
İkincisi daha doğru…
Çünkü ortada korkacak, çekinecek, tedbir alınacak hiç ama hiçbir şey yoktu…
Halkı inandırmak içinse ortaya ikinci sınıf oyuncuları sürüp, kurguladıklarını oynatıyorlardı. Bunun için sahte şeyh bile buluyor, meyhaneden çıkan ayyaşları halka şeyh diye yutturuyorlardı. Pavyondan çıkarılan zavallı kadın da aldığı yevmiyenin gereği olarak birilerinin koynuna giriyor, sonra da bir güzel mağdur rolünü oynuyordu…
Her dönem farklı senaryolar sahneye koysalar da, “pis kokusuyla” her zaman bildik, tanıdık geliyordu…
Değişmeyenler de vardı…
“İrtica” bunlardan birisiydi…
Her dönem farklı şekilde bir irtica sahneye çıkardı, bazen kutsal kitabımız, bazen “Allah” diyen, bazen camiye giden, bazen de sadece bir tesbih delil olurdu…
Milleti enayi sananlar, saçma sapan gerekçeleri yutacaklarını sanırlardı. Yutmuyorduk ama hep mağdur olan biz oluyorduk. Göz göre göre şerefsizlik yapanların oyununda her zaman “yenilen” halk oluyor, yenense “bir avuç seçkin azınlık” olduğunu görüyorduk…
Bu bahaneyle 27 Mayıs’ta darbe yaptılar…
Bu bahaneyle 12 Eylül’de demokrasinin ırzına geçtiler…
Bu bahaneyle 28 Şubat’ta inanan insanlara zulmettiler…
Bu bahaneyle 27 Nisan’da bir şeyler yapmak istediler ama bu defa karşılarında “yiyen” yoktu…
Artık yemiyorduk…
Hepsinin bir tezgâhtan çıktığını, sırf onların saltanatının devamı için yapıldığını biliyorduk…
Ergenekon gibi yapılanmalar, PKK veya Hizbullah gibi taşeronlarla zamanı ve zeminine göre ortaya sürülen oyunlar vardı, kumanda eden hep aynıydı…
CHP’nin Ergenekon’un avukatlığını yapması, MHP’nin Ergenekon sanığını meclise taşımaya çalışması, BDP’nin demokratikleşme ve sivilleşmeye karşı çıkması da hep aynı tezgâhın oyununun sahnelenmesi nedeniyledir…
Bugünlerde çok güzel dostluklar kuruluyor, el ele, göz göze aşk yaşayan üç farklı partinin tek amacı olduğunu görüyoruz, o da “değişmemek…”
Bütün bunları “değişim” isterken yapmaları da büyük başarı aslında. Değişimden kasıtları sadece AK Parti’nin değişmesi…
Oysa asıl değiştirilmek istenen halkın egemenliğinin hayata geçmemesi, eski saltanatın devam etmesidir…
***
28 Şubat sürecinde, halkın seçtiği bir iktidar alaşağı edilirken, kamuda çalışan on binlerce insan da boş yere mağdur edildi. Suçları ise “inançlı” olmak veya öyle görünmekti…
Haberimiz olmadan bir genelge yayınlanıyor, emniyet her bir tarafta irtica arıyordu, bulamadığında ise “Elifba” cüzü bile suç delili olarak alınıyor, mağdur ise uzun sürecek çile yolculuğuna doğru yol alıyordu…
Bazen hiç görev alanında olmadığı halde, askeriye irtica avına çıkıyor, “elma dersem çık” demeden tepesine biniyordu…
Hatta bunun için fişleme yapılıyor, kimin kimle gezdiği, ne konuştuğu not ediliyordu…
Kamuda çalışan erkekse, eşinin, çocuklarının giyimi kuşamı bile notlar arasında önemli bir yer tutuyordu…
Türkiye böyle bir süreçten geçti…
İki kişinin bir araya gelip konuşmaya çekindiği puslu yıllardan bu günlere geldi…
Bütün bunlar AK Parti’nin iktidara gelmesiyle kademeli olarak değişti. Her dönemde de halk, yapılanları görüp, sandıkta cevabını vermeyi bildi.
Statükonun devamını isteyenler, “ülkeyi dönüştüren” veya “devleti, halkın hizmetine” sunanları sevmiyorlar…
Tarihe bir leke olarak sürülen 28 Şubat süreci sonrası kamudaki irticai faaliyetlerin takibi amacıyla çıkarılan genelge de önceki gün tarihin çöplüğüne gönderildi.
Artık devletin kurumları irtica avına çıkmayacak, millete hizmet edecek…
Yani asli görevlerini yapacaklar…