Adıyaman’da Bugün Gazetesi’nin 6’ıncı kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde organize edilen “Demokrasi ve Medya” konulu konferans için ilimize gelen Gazeteci Yazar Mehmet Metiner’le üç gündür birlikteyiz. Bu sürede öğrendiğim “bir şeyi savunmakla, bir şeyi özümsemenin çok farklı olduğu” yönünde. Evet bir şeyi savunabilirsiniz; hak, hukuk, demokrasi.. diye birçok kavramı içini doldurmadan, sloganik düzeyde dillendirebilir, hatta fanatik bir şekilde savunuculuğuna soyunabilirsiniz. Ancak özümsemek, savunduğunuz fikrin güzelliğini ve derinliğini ortaya koyar. *** Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, herkesin kendine göre bir demokrasisi var. Herkes laikliği farklı yorumluyor ve herkes özgürlüğü sadece kendisine istiyor. Oysa sadece birisi bile bütün toplumu kuşatacak, rahat ettirecek boyutta. Yeter ki bakış açımızı netleştirelim, yeter ki önyargılardan arınalım, yeter ki sanal korkularla yaşamayalım… Hayata tek pencereden veya at gözlüğüyle bakanlar “hep bana” diye özgürlük havarisi kesildiğini sanıyorlar. Bugüne kadar “kendiniz için istediğinizi, bir başkası için de iste. Kendisine yapılmasını istemediğini bir başkasına da yapmayan” bir dinin mensupları olarak yetiştik. Bu açıdan zaten özgürlüğe bakış açımız çok geniştir. Bilinenin aksine İslam, özgürlüğü kısıtlamaz, olabildiğince geniş tutar. İslam’la demokrasinin uyuşup uyuşmadığını sorgulamak bile İslam’ı hiç bilmemek demektir. *** Cuma akşamı Mehmet Metiner, Mercan TV’de Necati Atar’ın sunduğu, İskender Korkut ve Doğan Durgun’un katıldığı Basın Odası programına konuk oldu. Yaklaşık 2.5 saat süren programda “bir şeyi savunmakla, bir şeyi özümsemenin” farkını gördüm ve Metiner’in “özümseyerek, katışıksız ve samimi” bir şekilde özgürlük savunucusu, demokrasi taraftarı olduğunu çok daha net anladım. Bir şeyi çok savunabilirsiniz. Mesela “Kürt Sorunu” der, bütün bakış açınızı buna yöneltirsiniz. Başka bir yerde, başka bir insanımızın sorununu “kulak ardı” ettiğinizde ortada bir samimiyetsizlik olduğu kanısı ağırlık kazanır. Sürekli “başörtüsü” sorununu gündeme getirir, bir Alevi’nin isteği sizin ilgi alanınıza girmezse de samimiyetinizde şüphe duyulur. Oysa haksa herkesin hakkı vardır… Özgürlükse, herkes özgürlüğe aynı şekilde, hiçbir ayrıma tabi tutulmadan ve Metiner’in deyimiyle “ama” diye başlayıp, başkalarının özgürlüğünü daraltan her şeyi elimizin tersiyle itmeyi bilmeliyiz. “Başörtüsüne özgürlük, ama..” diye devam edip, arkasından ne gibi talepleri olacağını sorgulamak, niyet okumak, özgürlükçü bir yaklaşım değildir. “Kürtlere ana dilde eğitim tamam ama..” deyip, niyet okumak, kaygı duymak özgürlükçü bir yaklaşım değildir. Yine Metiner’in deyimiyle “1 kişinin hakkının yenmesiyle, 99 kişinin hakkının yenmesi arasında hiçbir fark yoktur. Hakkı yenen bir kişi de olsa o hak savunulmalıdır.” Bu ülkede herkes inandığı gibi yaşama hakkına sahip olmalı. Herkes kendi kültürünü, kendi inancını, kendi gelenek ve göreneklerini “ayıplanmadan” yerine getirebilmeli. İçkisini içen içmeli ama içki içmeyen de kınanmamalıdır. Başörtülüler, başı açıkların girebildiği her yere girmeli, hayatın her alanında tıpkı herkes gibi faydalanabilmelidir. Kendisini Türk olarak gören hayatın hangi alanlarında, ne kadar özgür ve rahatsa, kendisini Kürt olarak gören de aynı şekilde özgür ve rahat olmadıktan sonra veya bunu savunmadıktan sonra özgürlükten söz etmek mümkün değildir. Sizin için sorun olan bir konuyu savunurken, başkasının sorununu da aynı şekilde savunma olgunluğuna erişmek gerekir. İşte bu bakış açısına netlik kazandırmayla ilgili. Tek taraflı değil, “hak” derken herkesin hakkı, “hukuk” derken herkesin hukuku, “demokrasi” derken herkese demokrasi istemek ve bütün bunlarda asla ön koşul koymamak gerekir. “Bana daha çok, ona da daha az” mantığı ne demokrasiyle bağdaşır, ne de özgürlükle… *** Adıyaman Üniversitesi’nde “Demokrasi ve Medya” konulu konferans sonrası izleyicilerden soru alındı. Sürekli Kürt sorununu gündeme getiren, kadınların sorununu dillendiren ve bu açıdan takdir de ettiğim SHP İl Başkanı Av. Zeynep Saya, “Konuşmanızı dinledim, kadınların sadece türban sorunu varmış gibi sürekli onu söylediniz.” diyerek aslında dinlemeyi bile bilmediğini, gerçek bakış açısını ortaya koydu. Çünkü Metiner, çok net bir şekilde; “Ben İran’da yaşasam zorla başörtüsü taktırılmasına karşı çıkardım” diye bakış açısını yansıtmıştı. Herkesin bir diğerinin özgürlüğüne taraf olması gerektiğini söylemişti. *** Zeynep Saya, soru sorarken yazarların görüşlerine yönelik olarak sarf ettiği “Yazarçizer takımı” lafını da hiç şık bulmadım. Biz köşemizde “siyasetçi takımı” desek ne kadar ahlaki olur merak ediyorum. Oysa “yazarçizer takımı” bir küçümseme ifadesidir. Bunun yerine “aydın” da diyebilirdi, “entelektüel” de. Bunları çok görüyorsa “yazarlar olarak” der kestirir atardı ama üstüne basarak iki defa söylemesi antipati oluşmasına sebep oldu. Hiç kimse bir başkasını küçümseme hakkına sahip değildir. Sayın Saya’nın partisini de beğenmem, görüşlerini de asla kabullenmem ama o SHP’nin İl Başkanı ve avukat. Bana ters de gelse, hiç kabullenmezsem de kendi görüşleri kendinedir ve saygı duyarım. Ben asla ona “siyasetçi takımı” deyip küçümseme hakkına sahip değilim. Çünkü o, sadece insan olarak bile çok değerlidir. Görüşleri, düşünceleri yanlışsa eleştirilir; küçümsemek zayıflıktır…