DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Naif Karabatak
Naif Karabatak
Giriş Tarihi : 01-12-2017 08:20

1950’li yıllarda Adıyaman…

Naif Karabatak
 
 
 
Adıyaman, 14 Haziran 1954 tarih ve 6418 sayılı kanunla Malatya’ya bağlı bir ilçe iken vilayete dönüştü. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bu kanun, 22 Haziran 1954 gün ve 8735 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanuna göre daha önce Malatya’ya bağlı olan Besni ve Kahta ilçeleri ile yeni kurulan Gerger ve Çelikhan ilçeleri de Adıyaman’a bağlanıyordu.
Kanunun uygulama tarihi 1 Aralık 1954 olarak belirlendiğinden, Adıyaman, 1 Aralık 1954 tarihinde il oldu. İl merkezi olan Malatya’yla ilçe olan Adıyaman arasında çok uzun bir mesafe vardı. İşler zamanında yapılmıyor, vatandaş mağdur ediliyor, ilçe merkezine hizmet yeterli ve zamanında gelmiyordu. O tarihlerde Adıyaman, bir ortaokul veya lise açılması kriterlerini bile tam anlamıyla tamamlamıyor olmalı ki, ortaokulu değilse bile liseyi okumak için il dışına giden ve orada eğitim alan insanlarımız vardı.
Bu değişim, her ne kadar bir ihtiyaçtan dolayı olsa da, aslında siyasi hesap nedeniyledir.  Bu hesabın esası, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Malatyalı olmasından dolayıdır. İnönü Malatyalı olunca, oylar da haliyle CHP’ye gidiyordu, Adıyamanlıların Demokrat Partiye verdiği oy vekil çıkartmıyordu. Adıyaman vilayet olunca, Adıyaman’ın oyu Demokrat Partiye, yani merhum Adnan Menderes’e gitti. Dolayısıyla Adıyaman’ın Malatya’dan ayrılmasının altında yatan espri, siyasi hesap esprisidir.
Bir başka ilginç anekdot ise, Adıyaman’ın il olmasında, Malatya ve Adıyaman kökenli milletvekillerinin hiçbir katkısının olmaması, hatta oy dahi vermemeleridir. Adıyaman’ın il olması için mecliste yapılan görüşmeler sonrası oylamaya katılan 298 milletvekilinin tamamı “evet” oyu vermiş ama bunların içinde Malatya Milletvekillerinden Adıyaman, Besni ve Kahta kökenli milletvekilleri de dahil olmak üzere hiçbir milletvekili bulunmamaktaydı. Mutlaka hepsinin çok daha önemli işleri vardır!
***
Peki Adıyaman o tarihte nasıl bir yerdi. Gelin bir fotoğrafını çekelim, hafızamızı tazeleyelim ve bir türlü kayıt altına alınmayan kentimizin tarihini, büyüklerimizin anlatmasıyla ve hafızamızda ettiği yerle aktaralım…
O tarihin fotoğrafını çekerken, buraya almayacaklarımı da, yaşı 40’ın üzerinde olanlar ekleme yapsın. Mesela bir köşede Nohutçu Ömer Emmi nohut satsın, Şerbetçi Kadir emmi ya da Vartolu Şerbetçiye şerbet sattırsın, “Boyamın balına gel gardaş” nidaları yükselsin, şehrin dört bir yanında.
Deli Memet bir köşeden çıksın, Tarzan diğer köşeden, Herkül bir başka taraftan. Darakçı Şıho (Şeyho) bir gazel tuttursun, tüylerimizi diken diken ederek. Bizi kendimize getirsin Dellal Sait, “Alanından, bulanından..” diye canlı canlı anonsunu yapsın, o gün ne kaybolmuşsa, kim yitinmişse…
Kollu Gelin gezdirsin çocuklar, soğuk köfte yoğursun kızlar. Yağlı yavan satsın birileri, vici vici sesi duyulsun, elmalı şeker satsın bir başkası ve Pörçüklü Cemal amcanın sesi duyulsun ta uzaktan ve  buz gibi ayran satılsın eşeğin üzerinde ve tulukta…
Bir diğer köşede buz satılsın, eriyip gitmeden alsın müşteriler, yoğurtcuların sesi duyulsun parmak kalınlığından kaymakların reklamı yapılsın.
Hafızların sesi duyulsun bir mevlitten, aşır okusun Gani Hafız, pamuklu şeker satsın bir başka köşede, elamlııı diye uzatsın elmalı şeker satan, bir de Eskimo eksik kalmasın…
Ulu Caminin karşısında Tatlıcı Ahmet emmi (Ahmet Akçal- Allah selamet versin, sağlık ve afiyet versin)  tatlı satsın, şerbeti aka aka yesin kuyruğa girenler.
***
Adıyaman’da o tarihlerde evler, daha çok kerpiçten yapılırdı. Taş yapılar çok azdı. Damlar ağaç ve hasır üzerine yığılan topraktan yapılır ve çökmesin diye de loğdur denilen silindirlerle loğlanırdı. Her evde soku bulunur, buğday ezilerek farklı kullanıma uygun hale getirilirdi. Kırkgöz ve daha sonra şehre getirilen Gürlevik suyuna kadar hiçbir evde şehir içme suyu yoktu.
Ocaktaki ateş yatarken küllenir, sabaha kalan küçücük korlarla yeni ateş yakılır, ayrıca kibrit harcanmazdı. Ateş kalmamış ise komşudan istenirdi, onun içindir ki ayaküstü gelip hemen ayrılma isteyenler için söylenen“Ateş almaya mı geldin?” sözü halk arasında yerleşmiştir.  Tütün kökleri yazın kurutulur, kış mevsiminde de ocakta yakılır, böylece ateşinin hem ışığından hem de ısısından yararlanılırdı. 
Adıyaman, henüz il olmadan önce yani 1954 yılında merkez ilçe nüfusu 13 bin civarındaydı. Adıyaman’ın 6 mahallesi vardı.
Bunlar, Eskisaray, Kap Cami, Musalla, Sıratut, Mara ve Ulucami Mahallesiydi. Görüleceği gibi bu mahallelerin tamamı Adıyaman Kalesiyle bir şekilde ilişkiliydi, hatta bitişikti. Bir başka deyişle de Adıyaman’ın kent merkezi kale ve çevresiydi.
Esnaflıkta ağırlık manifatura ve ayakkabıcılık, yani köşkerlikti. Adıyaman’da köşkerlik yapmayan kişi neredeyse yok gibiydi. Çocuklar çalışsın, hayatı öğrensin diye daha çok ayakkabıcılığa, çaycılığa, lokantacılığa ve fırıncılığa gönderilirdi. Bunların içinde köşkerlik revaçtaydı.
Bu mesleklerin dışında nalbantçılık, çulculuk, terzilik, aktarlık gibi işler de vardı.  Nalbant ve çulculuğu daha çok Süryani vatandaşlar yapardı. Ayakkabıcılıkta da hatırı sayılır bir Süryani esnaf vardı.
Adıyaman’da esnafların yoğun olduğu yer ise Ulu Cami çevresi ve özellikle karşısıdır. Ulu Caminin karşısında yer alan ve geniş bir esnaf kesimini içinde barındıran Oturakçılar Pazarı, sadece oturakçı yani halıcıları kapsamıyordu. Orada pamukçular pazarı vardı, kalaycılar pazarı vardı, ayakkabıcılar pazarı, demirciler pazarı, buğdaycılar pazarı, hızarcılar pazarı, ve tenekeciler pazarı.. gibi farklı iş kollarını, bir meslek sitesi gibi bünyesinde barındırırdı. Çarşı, büyüklü küçüklü birkaç yangın ve bir grizu patlaması nedeniyle neredeyse tamamen yeniden yapılmış, onarılmış ve bugünkü halini almıştır. Çoğunlukla ahşap, kerpiç ve taştan yapılan işyerlerinin çatıları tenekeden yapılmaydı.
Adıyamanlıların geçim kaynağı çiftçilikti. Şehir merkezinde oturanların da çiftçilikle iştigal etiği ve neredeyse her evin sahibi olduğu veya kiraladığı, o zamanki tabirle icarladığı bir bağı vardı. Bağcılık, ailece yapılan bir uğraştı. Bazıları bağcılığı ek iş olarak yapar, bazıları da ek iş olarak başka işler, daha çok da esnaflık yapardı. Bu nedenle Adıyaman’ın dört bir yanı bağlarla çevriliydi ve Adıyaman’da yetişen üzümün kalitesi tartışılmazdı.
Adıyaman şehir merkezinin 6 mahalleden ibaret olduğunu söyledik ama bir de “şehir merkezi” yani bir başka deyişle “çarşı” merkezi de vardı.
Şimdi tarif edeceğim şekli hayalinizden geçirdiğinizde, aslında “çarşı” anlayışının da, yerleşiminin de hiç değişmediğini görüp, şaşıracaksınız.
1954 yılında Adıyaman çarşısının bir tarafı, Adıyaman Lisesi ile Sümer Meydanına bağlanan Gölbaşı Caddesiydi.
Diğer tarafı, şimdiki hükümet binası ile Sümer Meydanına kadar olan Atatürk Caddesiydi.
Yine Sümer Meydanından Musalla Mahallesine kadar olan kesim vardı.
Ulu Camiden Bahçelievler’e kadar olan cadde ve sonradan açılan ama o zaman da aktif olan Harıkçı Caddesinin olduğu kesimdi. Harıkçı caddesinin Sümer Meydanına bakan kesiminde Baba Halit’in kahvesi vardı.
Bölgeyi hayalinizde canlandırdığınızda, çarşının aynı yerde ve neredeyse aynı şekilde, sadece yapılardaki yenilenme, caddelerdeki değişim ve kaldırımlardaki farklılık olduğunu anlayabilirsiniz.
Sümer Meydanı ismi, Sümerbank Satış Mağazasının, şimdiki İş Bankası yerinde bulunması nedeniyleydi.(Daha sonra Sümerbank karşıya, bir süre sonra da Eskisaray camisinin karşısına taşındı, sonra da tümden kapandı.)
Sümerbank’ı geçince terzi, berber.. gibi dükkanlar bulunurdu. O sıranın bitiminde sağa dönünce Hoca Ömer Camisine gidilir.
Kaymakamlık binası, şimdiki Esensoy Parkının yerindeydi, vilayetten sonra orası yatılı okul oldu, daha sonra orası yanınca da park olarak hizmet verdi. Esensoy ismi ise o parkı yapan dönemin valisi Kemal Esensoy’un soyadından gelir.
Esensoy parkını geçince ileride sağda Meram Sineması, Cumhuriyet Caddesinin hemen girişinde sağda yine bir yazlık sinema olan Şehir Sineması vardı. Daha sonra sinemanın karşısında Tomiks, Teksas gibi çizgi kitaplar parayla okutulurdu. O yolun devamında şimdiki Beko Kebapçısının karşısında müftülük vardı. Beko’nun yanında ise Bisikletçi Ziya Usta’nın kiralık bisikletlerine parayla binerdik. İleride solda Cumhuriyet İlkokulu var.
Bahçelievler, o zaman gerçekten bahçeliydi. Adıyaman’ın zengin, hatırı sayılır insanları orada otururdu ve çoğunluğu da eski, güzel yapılar, güzel bahçeli evleri vardı.
Ulu Caminin karşısında, sol tarafta bulunan ve Kirli Derviş’in dükkânıyla başlayan bölme, o zamanda vardı ve sıra aynı şekildeydi. Arka taraf da aynıydı, şimdi kuyumcuların olduğu sırada Zeyno’nun fırını, Numune fırını ve birkaç lokanta vardı. Fırınlar genellikle esnaflara ekmek çıkarırdı, evlerde ev ekmeği yapılır, hatta hanımı hasta olan beyler eve ekmek aldığında gizli gizli götürürlermiş. Görenlerin “bak, evinde unu yok ki ekmek yapsın” demesinden çekinirlermiş.(Bu da çok ilginç bir anekdot olarak kalsın.)
Caminin karşısında, ara sokakta Saray Sineması vardı.
Ulu Caminin sağ tarafında hamam vardı, şimdi belediye işhanı olarak hizmet veriyor.
Belediye binası, şimdiki TOGEM’in olduğu yerdi. Adıyaman’ın ilk matadoru, yani ekmek fabrikası da burada açılmıştı.
Belediyeden hemen önce Birtat Lokantasının da olduğu bölümün tamamı Kasap Pazarıydı, merdivenle aşağıya inilen bir pazardı burası, daha çok et satılırdı ama sebze de bulunurdu. Bir de köyden gelen yoğurt, pekmez gibi ürünleri köylü kendisi satardı.
Çarşının hemen yanında Yeşil Cami, onun arkasında daha önce cami olan, sonra cezaevine dönüşen ve şimdi de cami olarak hizmet veren Musalla Camisi vardı.
Yeşil Caminin her iki taraftaki yolu o zaman da vardı ama daha dardı.
Yeşil Cami ile kasap pazarının hemen yanında aşağıya doğru inilirdi ve burası da Tabakhaneye çıkardı. Yeşil Caminin sağ tarafından gidince Marangozlar Çarşısına varılırdı, devamında yaralara merhem olduğuna inanılan Meryem Ana çeşmesi ve sonrasında da Vartana vardı.
Bu bölge Musalla bölgesiydi ve Musalla Mahallesi olarak bilinir ama aslında Musalla denmesinin nedeni cenaze namazlarının orada kılınması, Cuma namazlarının toplu halde ve tek bir yerde, açık alanda kılınması, yine bayram namazlarının da burada eda edilmesi nedeniyledir. Bugünlerde yine buranın eski misyonuna dönmesi için birçok kesimden talepler yükseliyor.
Marangozlar çarşısından sola dönülünce Şeyh Muhiddin Arabi Camisine gidilir, o yolda daha sonra Atatürk İlkokulu yapıldı, halen eğitim veriyor.
Okulun sol tarafından gidildiğinde, şimdiki Meteoroloji Müdürlüğünü geçince sağ tarafta Buğday Pazarı vardı, buraya “Arasa” denirdi.
Askerlik Şubesi aynı yerde ama şimdi Kültür evi olarak kullanılan mekândaydı. Alay Komutanlığının yanı ‘Reco’ydu, yani Tekel Müdürlüğü. Komutanlığın yanındaki cezaevi, o zaman da aynı yerdeydi.
Eskisaray tarafına geçtiğimizde, Eskisaray Camisi ve tarihi çınarı, o bölgedeki en eski yapıydı. Caminin hemen önünde yoğurt, yarpuz, nanecük ve buz gibi şeyler satılırdı. O zaman yoğurt, sitillerde satılır. Yoğurt alan olunca, satıcı peşi sıra evine kadar gider, yoğurdu boşalttırır, sitili alıp dönerdi. Bu uygulama çok uzun yıllar devam etti. Bizim çocukluğumuzda da vardı.
Eskisaray camisinin karşı tarafının sağ yanında bulunan okul, Adıyaman’ın il olduğu tarihin adını taşıyan 1 Aralık İlkokuludur.
Eskisaray caminin tam karşısında ise Gürbüz’ün kahvesi, üstünde birkaç dernek vardı. Caminin sağ tarafında bir kahve daha vardı bir de pastane, o zamanki adı da, tadı da farklıydı tabi. Çünkü o zamanlardaki pastane, bizim bildiğimiz tarzda pastane değildi. Daha çok kadayıf ve halka tatlıydı. Aynı yerde ama farklı tarzdaydı. Yanında berber dükkânı, lokanta ve bakkal vardı. Hemen onun ilerisinde kırtasiye dükkânı vardı. Gazi Ortaokulu ve Adıyaman Lisesi, Adıyaman il olduktan sonra hizmet veren iki eski eğitim kurumudur.
Eskisaray Camisinin arka tarafı Gölebatmaz caddesidir, orada bir çeşme bulunurdu, zamanla yol yükselince çok zeminde kaldı ve o zaman birkaç merdivenin yerini daha çok merdiven aldı. Halen o su korunuyor ama bence orası güzel bir çeşmeye dönüşmeli.
Eskisaray Camisinin karşısında bulunan Bir Aralık İlkokulu ve onun arkasındaki yerleşim yerleri çok eskidir. Arka tarafta Süryani Mahallesi (Gavur Mahallesi) Kilise, Buzhane gibi yerler vardı. Kilise halen var, buzhane kapandı.
Çarşının kuzey tarafında Yeni Pınar Camisi vardı. Onun karşısı boş alandı, şimdiki belediye binası yoktu. Daha sonra oraya sinema yapıldı. Sinema yıkıldıktan sonra belediye ile yanındaki işyerleri oluştu.
Demokrasi Parkının yeri boştu, önce öğrencilere film gösterilen Eğitim Araçları Merkezi, sonra Ticaret Lisesi ve yanına Halk Kütüphanesi yapıldı. Müze de kütüphanenin yanına inşa edildi. Cumhuriyet İlkokulu, o tarihte Yeniyol İlkokulu olarak hizmet veren Adıyaman’ın ilk ve tek okuluydu. Şimdiki Atatürk Bulvarı, o zaman da vardı ama daha dardı, daha kötüydü. O yolu “asfalt” diye tarif etmemiz, oranın tek asfaltlı yol olduğunu gösteriyordu. Daha sonra yol iyileştirildi ve dönemin başbakanının adı olan Menderes Caddesi adı verildi. Menderes Caddesi olan bulvar, daha sonra Atatürk Bulvarı olarak değişti.
Yeni yıkılan 56 Evler ve İsias Otelinin olduğu bölümde sinema vardı. Grand İskender ve İskender 85 Lokantasının olduğu yer fıstıklıktı, daha sonra orada yazlık sinema yapıldı.
Şimdiki Adliyenin yerinde Topraksu İşletme Şefliği vardı, yanında Karayolları Lojmanları vardı, o halen duruyor. Şehrin batısında Adıyaman’ın ilk ve tek fabrikası olan Sümerbank fabrikası vardı, şimdi orası şehrin kalbine hançer gibi saplanan beton yığınına dönüştü, bir bölümü de park oldu.  Onun karşısında Karayolları, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Öncebe Petrol vardı ve halen bunlar aynı yerinde var. Şehrin batısı Sümerbank’la başlasa da, pek yerleşim olmadığı için büyük bir bölümü boştu, tarım alanıydı.
Yavuz Selim ve Cumhuriyet Mahallesinin tamamına yakını tarım alanıydı, tek tük evler ya da bağ evleri vardı.
Şehrin doğusundaMatala denen bölgede bir cirit alanı vardı. Buraya Nafia Müdürlüğü, Adıyaman il olduktan sonra kuruldu. Daha sonra YSE adını alan, sonra Köy Hizmetlerine dönüşen ve en son da İl Özel İdaresi olan kurum, aynı yerde ama daha az binayla hizmet veriyordu. Şehrin batısında başka bir şey yok gibiydi, yerleşim pek bulunmaz, daha çok tarım alanıydı.
O tarihleri anlatıp, basını anlatmamak olmaz. Adıyaman’da ilk yerel gazete, gazeteci eliyle değil, kamu görevlisi tarafından, bir başkadeyişle de Adıyaman ilçesinin son kaymakamı Hayrettin Kalkandelen eliyle gerçekleşmişti.
O tarihlerde, yeni yeni büyümeye başlayan Adıyaman’da gazeteye ihtiyaç duyulduğuaçıkça kendisini hissettirir ama gazete çıkaracak kimse yoktur. Kaymakam Hayrettin Kalkandelen, Adıyaman’ın ilk yerel gazetesini, sahibi kendisi olmak üzere çıkarır, üstelik de farklı isimlerle yazarlık bile yapar…
Adıyaman’ın il olmasıyla “Kaymakam Gazetesi” de yayın hayatına son verdi. Adıyaman il olduktan sonra ise iki sayfadan dört sayfaya kadar ve kurşun harflerle dizilen gazeteler çıktı. Bunlar Ali Deniz’in çıkardığı Deniz gazetesi, Sami Nakiboğlu’nun çıkardığı Yamanses idi. Daha sonra bu gazetelerin yerini daha çok “resmi” statülü olan “ilan gazeteleri” almaya başladı.
***
Geriye dönüp baktığımızda Adıyaman’da değişmeyen şeylerin, değişenlerden çok daha fazla olduğunu görüyoruz. En kötüsü ise anlayışın değişmemesidir. Halen kurtarıcı bekleyen, halen kente sahiplik etmesi gereken birileri aranıp duruyor. Oysa bir kent, içinde yaşayanlarla ve ona gönül verenlerle vardır; onlarla büyür, onlarla küçülür, onlarla gelişir veya onlarla yerinde sayar. Elimizde olanı, hep başka yerde aradık, elimizden gelenler için de mucize beklemeyi sürdürdük. Halen de sürüp gidiyor, bir 63 yıl sonra ne olur bilinmez…
***
Not 1: Bu yazı bilimsel bir araştırma değildir, tarihi bir vesika değildir, arşiv taraması hiç değildir. Sadece büyüklerimizden dinlediğimiz ve çocukluğumuzda gördüklerimizin bir yansımasıdır. Bu nedenle hata varsa affola…
Kim bilir belki de Adıyaman’ı seyrediyorumdur, gözlerim kapalı…
Dipnot: Hafızamı tazelememe ciddi destek veren sevgili Sinan Temel ve değerli ağabeyim Mustafa Işıldak’a çok teşekkürler…
 
 
 
Naif Karabatak

Naif Karabatak

DİĞER YAZILARI Adıyamanlının ağzına bir lülük köfte! Sana patronun kim olduğunu göstereceğim! Yeni Kabine ve Hulusi Akar Cumhurbaşkanı adayları… Naif Karabatak Gizemli kız ağlıyordu! Osman amcanın eşeği ve ilham! Bir Güneş Motel Olayı Öykünmesi Hayata ‘bu pencereden’ bakın Çiftliğinde boğ beni! İK açısından kadın ayrımcılığı Bir zamanlar utanıyorduk… Donacak halim kalmadı Naif Karabatak Vapura binip deniz görmemek Amatör ruh ve profesyonellik Ne kadar vatandaşsın, parasız kalınca anlarsın Hayatımı geri istiyorum Sanki biz çok adalet istiyoruz! Hamza’nın kıskandıran dokunulmazlığı Medyanın olaya bakış şekli Tren ne zaman kalkıyor? Elimde büyümüştü kerata! Biz orucu iyi tutuyoruz… Bir diktatörü tanıma dersleri Samimiyet ve köprüdeki dayı! Kıtlık Öncesi Hazırlık Ezikliğe gönüllü olmak Özür seanslarına buyurun… (1) Darbenin itirafı Her şeyi paralele bağlamak… Darbe öyle değil, böyle vurulur Ülkemizde kaç fikir var? İnadına yatırıma yeni adres Bizi boşayın hâkim bey Ama o fakir Tütün ve dokunulmazlık İnsanlara dokunmadan dokunun Yıldırımların Bin Ali’si Başkanlık bizi parça pincik eder! Fikrini yalanla savunmak… Köşe yazarlığı ve pratisyen hekimlik İtinayla ezber bozulur Dokunulmazlık ve erkeksen çık dışarı Alışkanlıklardan kurtulmak Yasalar ve dönemler Gazeteci ne zaman ağlar? Irkçılığın iki esas nedeni Bomba mı önemli, bombacı mı? Onlarda hain varsa bizde de var! Kaçınılmaz olan savaş mı? Vefasızlık ve nankörlük Aşağılanmaktan zevk almak… Bir samimiyet testi olsaydı! Yıllardan arta kalan Türkiye Milleti veya Türkiyelilik Hakaret ederek kendinizi sevdiremezsiniz Terörün insanlıkla ilgisi yok Hiç mi insanlıktan nasiplenmediniz? Kan üzerine yumurta pişirmek Hakaret ederek hak arama Dedikodu, laf olsun diye yapılmaz Sayın Cumhurbaşkanı’na Sesleniyoruz! Diyanet ve zorunlu din dersi İHH Ortadoğu, Kürtler ve Barış Siyasetin boş vaatleri Aday Adaylarına… Tarih'te yerini alsın diye... Atatürk Heykeline Karşı Olmak Kısa kesin, Barış Havası Olsun İşte benim aday adayım! Yapabildiğinizin en iyisi bu mu? Varsayalım adaylık sizin elinizde Eleştiri kültür(süzlüğ)ü Hiçlik de bir makamdır, en âlâsından Katliam için yürüyenler ve öldürenler Dayatma mı, dayanma mı? Bu kadar doğru insan zor bulunur AK Partiyi ayakta tutan iki neden Bir operasyon ya yanlıştır ya değildir Anıların heybeme sığmaz, biliyorum Yeni üsluba, yeni bir duruş Kaşıyın, korkmayın kangren olmaz! Mazlumdan yanayız ama… Eylemlerin toplumsal karşılığı Nihayet Akil İnsanlar Konuştu Sokaktaki normal insanlar Bekir Coşkun Orta Çağ yazarı mı? Kelli felli yazarlar ve yazdıkları Yahudilerden Mektup Var! Erdoğan’a en büyük desteği verenin hal-i pür melâli Gazze’de çocuklar ağlamıyor Veda Hutbesi kimlere hitap ediyor? Hangi adaya niye oy vereceksiniz? Erdoğan’ın unutamadığı gözler, bu gözler! Tayyip Erdoğan olmasın da… Zoraki aday; Ekmeleddin İhsanoğlu! Bayrak, bir bezdir ama her şeydir Atatürk olsaydı #gezi olmazdı! Siz buna özgürlük mü diyorsunuz? Biz vatandaşlıktan istifa edelim! Biten köhnemiş zihniyettir İyi gaz vermişler ama bu gaz uçurmaz! Millet, başkanını seçecek Ne Kürtçe! Ne Arapça! İllada da Türkçe!!! Bir paralelci gördüm sanki! Seçimin bittiğini birisi söylesin! Düşünün ama lütfen sessizce! O lahika yeniden yazılsaydı! Hem yalancısınız, hem korkak! Ahlaksız olan siyaset değil! Siyasete turp suyu sıkmak İdeoloji kalmamıştı, parti de kalmadı Gündem ve gündem olamayanlar En kolayı, iktidar yalakalığı! Manidar nihayet bulundu! Yılın en bi şeysi! Dershane biterse cemaat biter! Yüzümüzdeki maskeler bir çıksa… Cehenneme kadar yolun var! Düşmanlık nerede saklı, bulsak! İşaretler son çırpınış olmasın! Cemaatin siyasete bulaşmamışını severim! Bizim meselemizi sahiplenebilmek Biraz siyasete müdahale edip, geleyim! Benim Atatürk’üm, senin Atatürk’ünü döver! Ertuğrul Özkök Hidayete Ererse! Müslümanlar seks yapamaz! İkimiz bir ‘Fidan’ın güller açan dalıyız! Kadının düşünme yetisi elinden alınmalı! Kutsal andımız kaldırılamaz! Bu da yetmez ama evet! Marjinallerle nereye gidelim? Dursun Çavuşluğun âlemi var! Ermeni’sin, disiplinsizsin! Barış derken kızaran yüz yok! Merhaba Baba, Merhaba! Şerefsizliğin adını Sisi koydum! Cemaat tasfiyesi yazarlara mı kaldı? Birand itirafındaki ibret Bu gidişle daha çok zırlarsınız… Bir taşın üzerinde öylece oturmak… Belden aşağı ama tam yerinde! Hepimiz halkız da, siz kimsiniz? Gazeteciler, yazarlar ve şakşakçılar Bir koşu destan yazıp geleyim! Sen halksan, biz kimiz? Talebim var, sakın kabullenme! Gerici taleplerle ilerici olunmaz! Fuhuş ve içkinin öteki yüzü Basına kapalı bölümden düşünceler… Barış olsun, konuşacak çok şey var! Hem vallahi, hem de billahi barışıyoruz! Akil insanların derdi ne? Yapıştır, TC’yi Yapıştır! Akil İnsanlar Fişleniyor! MHP Terör Örgütü mü oluyor? Nevruz’un adı barış oldu! Kandil’i yakar, İmralı’yı yıkarız! Barış güzel ama anlatmanız çok kötü! Sizi meslek sahibi yapmadım ya oh olsun! Barışa kan, kin ve nefret bulaştırmayın! Niyet, postun altında gizli İçimizdeki Ergenekon! Devlet mi zalim bizler mi? Bir iyilik yapın ve susun! Amaç akan kanı durdurmaksa… Umut güzel ya çaba? Allah devletimize zeval vermesin! Yargı bağımsız olursa haber verin! Adıyaman kadar başına taş düşse! Bana inancını söyle, hakkını savunayım! Kaçacak yer bulsa “kaçak” olacak! Öldürenin kazandığı görülmedi! Keşke bu ümidi büyükler de verse! Dün konuşan başbakan değildi! Ben böyle bir onur istemiyorum! Nefes alıp verenlere selam yollamak Evlat acısı başkadır Siz hiç mülteci oldunuz mu? Terörün kolay geçiş güzergâhı! Başkasının acısına gülenler Her şey dursun, başkan yürüyecek! Elimizden kayıp gidenler… İmamın Rüyası! Ucu dokunmaya başladı! Yargı ne işe yarar ki? Dün “biz” eziliyorduk, bugün “bizler” eziliyoruz! Yazardan siyasetçi olur mu? Gücün kontrolü Falanca üniversitenin rektörü kimmiş? Yeni Gözdemiz; Star Gazetesi! Kentin yazarı olmak… Antidemokratik protokolle demokratikleşemeyiz! İdris Naim Şahin’in vatandaşı olamamak Kongrelerin parmak adamları Hükümetler zamla gelir, zamla gider Taraf, bertaraf edilmeden! Oyun kuranların bilmediği… Ne size mahkûmuz, ne de size mecbur! Ve kar yağar umutlarımıza! 48 yıllık muhasebe! Dersim’in Anıl Çeçen’i… Elifi Görsen Mertek Sanırsın! Pardonların en iğrenci Sen de masa müdürü ol! Tütün bu, boru mu? Dersimi konuştuk bitti mi? İşgal etmezlerse biz ederiz! Vefasız bir meslek; gazetecilik Badem gözlü bayramlar… Ölüme en yakın insanlar burada yaşar! Yüzen adacıklar yok olurken… Bahçeli’nin terör çözümü Hizmet ehlinin hizmeti! Korku, Paranoyayı Doğurur Çelikhanlı olsaydım… Ses kaydından kim nemalanır? Sevindikleri şeye bak Terör ve artan faşizm Özelleştirmenin en kötü yanı… Bu ayıp size yeter! İnsanlığın başladığı noktadayım… Akla ters olmayanı gösterin! Ne verdin be usta! İrtica nerede, gören var mı? BDP Ne İst(em)iyor? Ses ver, ıslık çal! Koşun, Birlikte Küfredeceğiz! Başkandan Mektup Var! Tercihimi adaylar belirleyecek Ergenekon Sanıkları Mülakatta Temayülüm Elimde, Adayım Gönlümde… Gönlünüz kimden yana? Gazeteci “darbe” yapar mı? 14 yıl önce, 14 yıl sonra Avukatlık yetmedi, bizzat üye olacak Bir rol modelin gidişi Angut Telefonun Ucunda… Ucubelik tartışmalar… Nerede yaşamak istersiniz? Kültür TPAO’ya, Turizm Emniyete Emanet Apaçiler Gözaltına Alınınca… İşte Sağduyulu Bir Ses Kürtçe konuşanlar “millet” değil mi? CHP Kürsüsünde Tayyip Erdoğan Çakması Devlerle Kapışan Merinos Wiki, “teğet” mi geçiyor Bahçeli Sonuna Kadar Haklı! CHP’deki hırs mı heves mi? Sapıklık Ruhumuzda Var! Kavun Karpuz Yata Yata Büyür! Kantarın Topuzu Başına Düşmemeli Sarkozy’in İnadı, Çalışanın Direnci Ben bunun neresini düzelteyim? Kusturıca ve İkiyüzlülüğümüz Kaypak olan taban mı? Saadet’te Vefa ve Vefasızlık Değişmeyen “Tek” Parti Konuştukça Battı, Battıkça Konuştu Bir Bayram Klasiği Ne kadar da benziyorlar… Boşluk doldurmanın cinliği mi? MHP’de Bir Oyun Var! Evren’in Cumhurbaşkanlığı Unvanı Alınsın! “Esas” milletin işi, sizinki “yaş” iş Sıcak, Kalabalık, Coşku, Başbakan ve Evet! Herkes İşini Yapmalı Yeni bir dünya keşfedildi Yeni Şamar Oğlanı Bulundu Bahçeli’nin ki cehalet mi, kasıt mı? Ergenekon Çok Yaşa! Eksen, nereden kaydı? Fetullah Gülen’in Sözleri… Kıyafet serbest ya kafalar? Kamera Bahane, Çözümsüzlük Şahane… Ne Haliniz Varsa Görün… CHP Bugün Ne Yapacak? Kıvırıp durmayın… Merak Ettiğim Üç Şey… Ben varsam iyi, yoksam kötü! Siyasetin “şık” davranışları Vatandaşın Ergenekon’u… Kan Üzerinden Siyaset Yapmak… Kuduz Köpekleri Özgürleştirelim! Özrü Kabahatinden Büyükler… Havşeri ve Çelikhan Caddesi Vazgeçil(e)mez Adaylar Hatayı Telefi Edebilmek… Metiner ve Bakış Açısı Kriz Sardı Her Yanımı! Gerger, birliktelik ve güzelim nar… Bir İstifa ve Yansımaları Tamirhane Bile Kurtarmaz Dışarıdan mı baksak ne? AK Parti’nin Aldığı Yara Ben Bir Şey Anlamadım! Bravo Celal Erkan’a… TSK’da ihmal olmaz mı? Aynı Heyecanı Yaşatmak Bir yazı ve sonrası… Basına Söven Yönetici Kim? Zehir zıkkım olmaz mı? Sivil Olamayan Örgütler… İstanbul’da Ramazan… Porsuk Çayı Üzerinde… Bağıranlara Dikkat! Savaşanlar ve Dangalaklar… Dost Dediğin… Varlık İçinde Yokluk Çekmek Uzungöl’ün Bambaşka Güzelliği Çocuklara “Masum” Tehlike Hormonlu Hormonsuz Kafalar… Kim Bu AK Partili? Sesi Kesilen Yerel Basın, Sesi Kesilen Halk Sahi Biz Ne İstiyoruz? “Hani Lan Senin Şapkan?” İki Haber ve Babacan Yasalara Çok Saygılıyız Canım! Adıyaman’da Yeni Dönem Adana’nın İstemezükçüleri… Güle Güle Müdürüm! Bir Milyon Fikir Kitaplığı Hüseyin Üzmez Üzdü(mü?) Farklı bir hafta sonu Utandım, hayvan mıyız, insan mı? Bulursanız vicdanınızı, elinizi koyun!
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
Sitemizi nasıl buldunuz?
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA