Kültür, tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü veya bir başka deyişle de bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütününe denir…
Bir kentin, bir ülkenin kültürü her ne kadar bir kurumun uhdesine verilmeyecek kadar önemliyse de, genellikle bu işi organize edip, zenginlikleri gün yüzüne çıkarak kurumlarda vardır…
Tıpkı turizm gibi…
Turizm de, bir kentin ve o ülkenin tarihten günümüze kadar ulaşan tarihi ve doğal güzelliklerinin sergilenmesi ve bundan kazanç elde edilmesine yönelik bir eylem biçimidir. Ya da tam tarifiyle “Bir ülkeye veya bir bölgeye turist çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümü.”dür…
Türkiye’de her ikisi de bir bakanlığın uhdesinde; Kültür ve Turizm Bakanlığı. İllerde ise Kültür ve Turizm İl Müdürlükleri…
Bunun yanında illerde o kentin tarihi ve kültürünü yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak için valilikler, belediyeler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları çok etkin rol oynarlar.
Aslında, “sosyal etkinlik” kapsamına giren bu tür girişimler, her kurumun, her kuruluşun ve her işletmenin misyonları arasında da yer alır…
Uygulama ise tam bir fecaat…
Bundan birkaç yıl önce Adıyaman Emniyet Müdürlüğünün koridorlarını Adıyaman’ın tarihi ve turistik yerlerini konu eden kabartma figürler süsledi…
Aslında “soğuk” olan emniyetin, sıcak koridorları, turizm açısından kayda değer bir ayrıntıydı.
Üstelik de bu işin emniyetle uzaktan yakından alakası yoktu. Henüz İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün koridorları bu tür figürlerle süslenmemişti…
Halen de süslenmemiş…
Bunu dönemin Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam’a söylediğimde, “aman gündeme getirmeyin ” diye çekincesini belli etmişti.
***
Türkiye Petrolleri A.O. üç yıldır Adıyaman’da “Şiir, Öykü ve Resim” yarışması düzenliyor…
Son etkinliği ise bölgedeki tüm illeri kapsadı…
Dün Adıyaman TPAO Bölge Müdürlüğü’nde, yoğun katılımla o yarışmanın ödül dağıtım töreni vardı…
Aslında kendisinden beklenen ama “mecbur” olmadığı bir etkinliğe imza atması çok önemliydi…
TPAO mecbur değildi ama mecbur olan kurumların kılının kıpırdamadığını görünce, insan hem kültür adına, hem turizm adına, hem de sosyal sorumluluk adına üzülmüyor değil…
Ufak tefek etkinlikleri bir yana bırakırsak, bu kentte ne valiliğin, ne belediyenin, ne başka kurumun, hatta hatta ne de basınla iştigal eden STK’ların bu tür kültürel yarışmalara imza attıklarına tanıklık etmedik.
Ettiklerimiz, ya dışlandı, ya da çok küçük çaplı kaldığından önemsenmedi…
Bazıları da kendileri pişirdi, kendileri de yedi…
Bazıları, o güzelim eserleri ehliyetsiz jurilere verdi, onların asla anlayamayacağı eserleri değerlendirmesini bekledi, o tür yarışmalara da eser sahipleri itibar bile etmedi…
Çünkü öncelikle, eseri inceleyecek olanların, eserden anlaması gerekir…
Yani yazı yazmayı bilmiyorsa da, bari yazı okuyacak kapasitesi olsun…
TPAO Bölge Müdürlüğü’nün 9 ili kapsayan “Bir Hayalim Var Benim” yarışması, bu açıdan dört dörtlük denebilecek bir yapıdaydı…
Hem jurisi, hem konuları, hem katılımın çerçevesi, hem de ortaya konan eserlere verilen ödül, “işte böyle olur” dedirten cinstendi…
Ama bunun acı tarafı da var…
Eğer bu kentte kültürümüzü TPAO’ya, turizmimizi de Emniyete bırakmışsak, vay halimize…
Bu yakınmam, onların iyi yapmadığı için değil, “en son yapması gereken” kurumlara işin kalması nedeniyledir…
İşi yapması gerekenler sahi ne yapıyor?