Annemin günlerdir devam ettirdiği temizlik seferberliği gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti. Ramazan bitmiş, nihayet yarın bayramdı. Ve yarına bayram namazı vardı. Sonrasında el öptüğüm büyüklerimden alacağım harçlıklar, şekerler ve tatlılar… Babam erken kalkmamızı sıkı sıkıya tembihleyip odamıza gönderdi. Bende bunu fırsat bilere hızla odaya geçtim. “Oda” dediğime bakmayın iki ağabeyimle birlikte yatıyorum. Şimdiki gibi “çocuk odası” yok, o zamanlar ya oturma odasında, ya misafir odasında yatardık. Yatak odası sadece anne ve babanın olurdu. Yatağa uzanalı ne kadar oldu bilmiyorum ama içimi kıpır kıpır eden, heyecandan kalbimin küt küt atmasına sebep olan bu sevinçle uyumak ne mümkün… Yok.. yok.. bir daha kalkıp bakmam lazım… Yer döşeğinden, üzerimdeki yorganı yana atarak doğruldum, kapıya doğru yaklaştım ve ışığı açtım. Işığı açmamla iki ağabeyimin de birde kızarak; -Söndürün ışığı! Mecburen ışığı yaktığım gibi geri söndürdüm ve sessizce yatağıma girdim. Üfff ya! şu gece lambası neden çalışmaz ki… Neyse, nasıl olsa ağabeylerim birazdan derin uykuya dalar, ben de tekrar ışığı yakardım. Öylece bekledim, uyuyormuş gibi yapıp hayallere daldım… *** Sabah olacak, erkenden kalkacaktım. Abdestimi alıp, babamla birlikte camiye gidecektik. Namazdan sonra yine babam ve ağabeylerimle birlikte mezarlığın yolunu tutacak, her zamanki ilk uğrak yerimiz olan rahmetli ninem ve kardeşimin mezarını ziyaret edecektik. (daha sonra ninem ve kardeşimin hemen yanına dedemin mezarı da eklenmişti) Bayramlarda mezarlık ziyaretine doyum olmaz. Ölümü hatırlayıp, mistik bir yüz şekline bürünen on binlerce insan yanınızdan akıp gider. Yıllardır görmedikleriniz, belki bir daha hiç karşılaşmayacağınız veya il dışında yaşayıp, bayram için gelenlerin hepsini orada görme şansınız var. Daha kimseyle bayramlaşmadan vefat eden yakınların mezarını ziyaret ederek onlara bir Fatiha verme, bayramlık hediyesini takdim etme kadar güzel bir davranış, başka illerde de var mı, yoksa sadece güzelim memleketime has bir davranış mı, hep merak ederim. Mezardan dönüşte fırından sıcak ekmek alıp, eve gelince annemin hazırladığı Adıyaman’a has bayramlık yemeklerden olan Kızartmayla yerdik ve… Ve yemek sonrası özenle sakladığım, baş ucumdan ayırmadığım, gece lambası olmadığı için, ışığı açmama da ağabeylerimin izin vermediğinden tekrar tekrar bakamadığım bayramlığımı alıp, hayranlıkla seyrederek giyecek, ne caka satacaktım… -Bayramlığın yeni mi? -Bayramlık dediğin yeni olur seninki de laf mı, diye caka mı satacaktım arkadaşlarıma… *** Acaba abim derin uykuya daldı mı diye bir iki defa kontrol ettim. Kısık sesle de olsa ses çıkardım ama yok, sanırım uyumuş. Ahh1 keşke horlasaydı daha iyi anlardım… Sessizce yataktan kalktım, kapıya yöneldim ve ışığı yakarken “ağabeylerim uyanmasın” diye dua ettim. Ve ışığı yaktım… Bir süre “ses gelir” diye yerimden kıpırdamadım, herhangi bir ses gelmeyince de sevinçle dönüp, yatağımın hemen ucuna itinayla bıraktığım bayramlığıma yöneldim. Ayy ne kadar da güzel duruyor… Bir gömlek, bir kadife pantolon, çorap, iç çamaşır ve.. ve.. ve gıcır gıcır ayakkabı, hem de kundura! Önce seyrettim… Uzun uzun ve hayranlıkla baktım, üzerimdeki halini düşündüm. Bu kıyafetle beni görecek arkadaşlarımın neler diyeceğini merak ettim. Neden bir daha giyinmiyorum ki?! Eee giyinsem bile kendimi seyretmek için aynaya nasıl bakacaktım? Bir tek boy aynası gardırop da vardı, o da annemlerin odasındaydı… Hay aksi… Ayakkabımı denemem lazımdı. Hemen kundurayı alarak ayağıma geçirdim. Gıcır gıcır nasıl da ayağımda güzel duruyor. Kim bilir yolda yürürken ne kadar çalımlı olacağım… *** Annemin sesiyle kendime geldim; -Kalkın namaza geç kalacaksınız… Birden yorganımı açan annem, ilginç bir manzarayla karşılaştı, ben bile şaşırdım. Meğer gece kunduramı giyinip, bayramlık gömlek ve pantolonumu alınca öylece uyuyakalmışım, bayramlıklarıma sarılarak hem de… *** Bayram deyince işte aynı o günkü heyecanı duymak isteriz… Elbette bu pek mümkün olmaz ama aynı heyecanı yaşatmak her zaman mümkündür… Hele bayramlığı olmayana bir bayramlık alın ve sonrasını siz düşünün…