SİVAS- Bir süredir devam eden barış sürecinin Diyarbakır'da doruğa çıkması, savaş tamtamını hiç susturmak istemeyenleri bayağı ürkütmüş gözüküyor.
Birçok kavramda olduğu gibi barış kavramına da kendimizce anlam yüklemekte çok mahiriz.
Öyle ki herkes barış yanlısı, herkes barışın güzelliklerinin farkında ama barış için bir adım atıldığında ortalıkta kimse gözükmüyor.
Bir kesim barış olsun diye didinip dururken, savaşarak barışın olacağını sananlar köşesine siniyor, ortalıkta gözükerek, barışa destek verdiği fikrine kapılan olsun istemiyor.
Bazıları sürecin, tek taraflı, ağır aksak yürüdüğünü ve samimi olmayan bir girişim olarak kabul ediyor/ettirmeye çalışıyor.
Bir kısmı bunun bir ihanet olduğunu söylüyor.
İhanet olmaması içinse sanki barışın olmaması gerektiğini söylemeye çalışıyor.
İhanet olmaması için sürekli kan dökülmesi, anaların gözyaşının dinmemesi gerekiyor.
Oysa asıl ihanet, ülkenin kan gölüne dönmesi için 30 yılı aşkın bir süredir kılını kıpırdatmıyor olmaktır.
Kürt Raporu yazmak, terörün nedenlerini irdelemek, sayfalar dolusu doküman toplamak, kalın kalın klasörlere doldurmak sorunu çözmüyor; adım atmak ve bunu devam ettirmekle sorunlar ortadan kalkıyor.
Cumartesi günü Diyarbakır'da barışın coşkusu vardı.
Hoşgörünün hâkim olduğu, farklılıkların zenginlik sayıldığı, barışmak için insanların heyecanlandığı bir coşkuydu.
Kalabalıklar, farklı ezgilerle de gözyaşı dökebiliyor, ağıtları anlayabiliyor, kavuşmaların anlamını çözebiliyordu.
37 yıldır vatanına hasret yaşayan bir sanatçının alkışlarla bağrına basanların sevinç gözyaşlarına tanıklık ettik.
Doğrusunu söylemek gerekirse hayatım boyunca Şivan Perver'in hiç bir türküsünü dinlememiştim. Hayatım boyunca benim için bir anlam da ifade etmemişti.
Ancak, benim için anlamı olmayanın başkaları için derin anlamlarının olduğunu bir kez daha gördüm.
Ve bunu bir türlü görmek istemeyenler, hayata hep kendi pencerelerinden bakıp, diğerlerinin değerlerini önemsemedi, onlar için nasıl bir anlam taşıdığını kavrayamadılar.
Bu sadece bir ezgi ve onun sunumuyla sınırlı değildi. İnançlarda, ibadetlerde, kimliklerde, kişiliklerde, kültürlerde ve ideolojilerde de böyleydi.
Herkesi kendi gibi görmek istiyorlardı.
Ülkeyi aynı fabrikadan çıkmış robotların yaşadığı tel örgülerle çevrili bir kampa dönüştürme niyetindeydiler.
Oysa herkesin kendince doğru bildiği ve değerleri vardı.
Tıpkı Şivan Perver gibi.
O, sadece bir sanatçı değildi, Kürtlerin neredeyse tamamı için bir idoldü.
İbrahim Tatlıses'le yaptıkları düet, bu topraklarda çok şeyin değiştiğini de gösteriyordu.
Diyarbakır'da esen rüzgârların benim için dikkate değer noktalarını not etmek istiyorum.
İlki barış yanlısı muhteşem kalabalıktı.
Diyarbakır'ın ağırladığı konuklardı.
Sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk kez Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'i makamında ziyaret etmesi ve yaşanan sıcak diyalogdu.
Ve farklı ezgilerin, yasaklı sözlerin, yasaklı insanlar tarafından dillendirilmesiydi.
Elbette Başbakanın konuşmasıydı.
Ama özellikle de; "Şivan Perver'in kasetlerinin, plaklarının nasıl saklandığını, nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim. Faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin, vatan hasretinin ne büyük bir acı olduğunu yaşayanlardan çok dinledim, bilirim. Ne yaşadıysak birlikte yaşadık. Rengi farklı olabilir, tonu farklı olabilir, şekli farklı olabilir ama aynı zulmü, aynı horlanmayı, aynı dışlanmayı, aynı ötelenmeyi hep bu toplumda birlikte yaşadık