Danıştay’ın 146’ıncı kuruluş yıldönümüne, başbakandan beklenmeyen tepki damga vurdu. Bugüne kadar eşi görülmemiş tepki, şok etkisine neden oldu. Aslında Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve üniversitelerin “özel” günlerinde siyasilerin haşlanması moda haline gelmişti ama bu defa bu girişim tersine döndü.
Türkiye bu açıdan ilginç bir ülke…
Atanmışın tepkisini “demokratik çıkış” olarak algılayan çevreler, seçilmişin tepkisini “tahammülsüzlük” olarak vermeye başladılar.
Oysa bir başbakanın da, cumhurbaşkanının da hakkı yenebilir ve bu hak yemede, duyarlı olan herkesin tepki göstermesi gerekir.
Bu millet, seçtiklerini haşlasınlar diye sandık başına gitmiyor.
Bu millet “haşlanmayacak” siyasi seçmek için belli kesimin icazetini almak zorunda da değil.
İster yüksek mahkemeler deyin, ister sivil toplum kuruluşları veya isterse üniversiteler olsun, siyasilerin sözleri ve uygulamaları nedeniyle elbette eleştirebilirler.
Ama maydanoz kongresinde domatesi eleştirmenin bir mantığı yok.
Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde “hukukçu kimliği tartışılan” kendini bilmez birisi çıkıp, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve Danıştay başkanının da olduğu yerde, “hukukla” ilgisi olmayan domatesten, hıyardan, biberden bahsedebiliyor.
Danıştay’ı babasının bostanı sanıyor olmalı ki, “yalan, yanlış, ve iftirayla” dolu sözleri bir biri ardına sıralıyor.
Hem de konuşmacı edebi olmadan.
Danıştay başkanının 25 dakika konuştuğu yerde, kendisine 20 dakika konuşma süresi verildiği halde tam bir saat zırvalıyor.
Sabırla dinliyorlar.
Tahammül gösteriyorlar.
Hiç kimse “süreni açtın, kapa çeneni” demiyor.
Ama o illa tepki gösterilmesini bekliyor.
CHP’nin Genel Başkanlığı hayalleri var…
Hatta hızını alamamış olmalı ki hor gördüğü cumhurun başkanı olmayı bile düşlüyor.
Ve hiç kimsenin tepki göstermediğini görünce, “tepki varmış” gibi “bitirdim.. bitirdim.. bitirdim” diye sözünün sonuna geldiğini söylerken, “ne kadar tahammülsüzsünüz” mesajını da veriyor.
Ve ne oluyorsa bu küstahlıktan sonra oluyor.
Bir saat zırvaladığı halde kimse bir şey dememişti ama o, “başbakana laf çaktım” havası vermek için Danıştay Başkanının yapmadığını yapmaya çalışıyordu.
Kim bu adam?
Türkiye Barolar Birliği Başkanı…
Orada ne işi var, hangi sıfatla konuşturuluyor?
Elbette “hukuk” yönüyle...
Söylediklerinde hukuk var mı, yok.
Bir kere zihniyeti hukuka müsait değil.
Adil olmayan yargıyı eleştirse, yargının siyasete, siyasetin yargıya müdahalesiyle ilgili sözler etse, anlayacağız.
Ama bunu derken kendisinin yargıya müdahale etmiyor olması gerekir.
Her yanı dökülen adaletin, bir tarafından tutması gereken adam, çıkmış siyasi konuşma yapıyor.
Yargıyı gündeme getir, varsa çekinceleriniz söyle, düzeltilmesi gerekenleri dillendir ve meclisin aksayan yönleri onarması için yasal düzenlemeler iste.
Hatta siyasi konuşma yapmak istiyorsan onu da yap; git bir partiye içinden geleni söyle.
Sıkıysa “paralel operasyon”a da değin de yargının nasıl siyasallaşabileceği hakkında birkaç örnek ver.
Ama adamın öyle bir derdi yok.
Edep sınırlarını zorlayan şekilde konuşma yapıyor. Hem dinleyicilerin, hem ev sahibinin sabrını zorluyor. Üstelik o çıkışla da bütün programın altüst olmasına neden oluyor.
Sonra da bu adamı savunan çıkıyor.
Sahi sizin oy verdiğiniz hükümetin başı orada olsaydı, aynı şekilde mi düşünürdünüz?
Yoksa siz, sandık başına gittiğinizde “yüksek yargı” veya “atanmışlar” veya baro gibi mesleki kuruluşların “haşlayacağı” kişiyi mi seçiyorsunuz?
Siz, başbakanlık koltuğunda “şamar oğlanı” mı istiyorsunuz?
Biz istemiyoruz.
Bu ülkenin başbakanına, bir densizin laf sokuşturmasına rıza gösteremeyiz.
Üstelik bu, “eleştiri” sınırları içerisinde değil, “edepsizlik” sınırları içerisine giren bir çıkıştır.
Başbakanın tepkisi, alışkanlık haline gelen bu densizliğe bir son verecek çıkıştır.
Siyaseti çok seven, layık olmadığı o cübbeyi çıkarır. İstediği partiye kaydolur, aday adayı olur, belki aday bile olur ve işte o zaman boyunun ölçüsünü alır.
Bunun örneklerini de çok gördük, zamanında esip gürleyen Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi başkanlarını, rektörleri unuttuk, adları bile aklımızda değil.
Ama bu milletin büyüttüğü, bu milletin desteklediklerini siz ipe yollasanız da, zehirleseniz de, kumpas da kursanız, biz unutmuyoruz.
O toplantıda “biten” bir şey vardı; çürümüş, köhne haline gelmiş zihniyetindi…
Tweetimden seçmeler
Feyz alınacak bir fikir adamınız, aklı başında siyasetçiniz ve lafı para eden Donkişotunuz yoksa fikriniz çürümeye yüz tutmuş demektir.