“Tüm hayata yayılmış zamanları soluyamayanların tek günü soluması da beklenemez.” (NK) Şahsi dostluğum hariç kurum amirleriyle “sıkı fıkı” olmadığım bilinir. Bu nedenle de kurum amirleri pek gündemime girmez. Onların gündemime girmesi ya çok başarılı olmaları, ya da başarısızlıklarıyla artık gına getirmeleri nedeniyledir. Başarıyı da ikiye ayırmak gerekir. Birincisi eldeki imkânları kullanarak verilen görevi en iyi şekilde yapanlardır. Bir diğeri ise “şartları zorlayarak” başarı elde edebilendir. Bu kategoriye alacağım yönetici sayısı maalesef çok az. Örnek vermek istemiyorum, zaten başarılarına (çıkarcı çevre hariç) halkın tüm kesiminin şahit olduğu az sayıda yöneticimiz var. İl Milli Eğitim Müdürü Abdulgaffur Büyükfırat da bunlardan birisi. 14 ay önce İl Milli Eğitim Müdürü olarak atandığında, geçmiş başarıları ve Kırklareli’den buraya kadar uzanan şöhretiyle “farklı bir müdür” olacağı intibaını vermişti. Yanıltmadı ve başardı… *** Bu başarıdan neyi anladığınıza göre değişir. Birisi başarıyı “kendi görüşünden olma” olarak algılar ve hayata şişenin dibinden bakabilir. Bir diğeri eldeki imkânları en iyi, en verimli şekilde kullanan kişinin başarılı olduğuna inanır. Bazıları idarecilerin aynı zamanda “koordine eden” olduğunu bildiğinden “iyi koordine eden iyi yöneticidir” diyerek başarı çetelesini tutar. Bazıları “dürüst” olduğu için başarılı der. En azından onun döneminde “çalma-çırpma” olmadı diye övünerek başarılı olduğuna kanaat getirir. Bütün bunlar kişilere göre çok doğru. Hayata nereden baktığınıza bağlı aslında. Bir kurum amiri, “göreviniyapmak” için maaş alır. Görevini yapmadığı zaman eleştirilmeyi hak eder. Başarılı olduğundaysa övgüyü, onurlandırmayı, yüreklendirmeyi hak ettiği gibi çeşitli ödüllerle de motive edilir. Adıyaman’da ödüllendirme bu nedeniyle çok az. Plaket verme sanıldığının aksine Adıyaman’da “yok” denecek kadar azdır. Olanlarsa “hak edene” değil, “hatırı kalana” göre verilir. Bir kişiye verilecek plaket, “şuna vermezsek alınır, buna vermezsek bize kin duyar” diye sayısı arttırılır, kalitesi düşürülür. Bu açıdan “hak eden” değil, belli isimler layık olmadığı plaketleri evlerine götürürler. Bazıları hak etmediği plaketle övünürken, “başarılı” dediklerimse işini iyi yapmakla meşguldür. İşte bunlardan birisi İl Milli Eğitim Müdürü Abdulgaffur Büyükfırat’tır. O’nun başarısı sadece iyi bir müdür olmasından değildi elbet. Nasıl iyi olsun ki, ne ödenek var, ne yardımcı olan, ne okul yaptıran, ne dersliklere katkı sunan. Hiçbir destek yokken başarılı olmak, toplumun tüm kesimlerince sevilmek az şey değil. Elbette toplumun tüm kesimleri derken “şartlanmışveuyuşmuşbeyinleriyledünyayabakanlar”ı saymıyorum. Onlar hayatında “başarı nedir” tatmadıklarından, başarıyı da görme şansları yoktur. Hiç sevilmediklerinden “sevilmeyi” de anlayamazlar. Büyükfırat, göreve başladığı günden bu yana Adıyaman’da “ciddi bir okuma eksikliği” hissetmiş olmalı ki önce kampanyayla başladı. Önce “Beş Dakikanı Bana Ayır” diye okullarda en az beş dakika kitap okunmasını sağladı. Bu kampanya tutunca okul dışına da yayıldı ve şimdi birçok insan kitapla barışık bir hayat sürmenin mutluluğunu yaşıyor. Zamanında kullanılmadığından geri dönen ödeneklerin tekrar alınması, eğitim kalitesinin arttırılması, öğretmenlerin bilgilerinin tazelenmesi, okulların şartlarının iyileştirilmesi, derslikler, yeni okul kazandırma gayretleri.. bütün bunlar zaten görevi olduğu için saymıyorum. Büyükfırat’ın asıl başarısı bir yıl içinde projelerine ciddi destekçiler bulmasıydı. Kendisini, yapacaklarını çok iyi ifade edebilen Büyükfırat, toplumun tüm kesiminden destekçi bulabiliyordu. Bu hem il merkezinde, hem ilçelerde, hem köylerde böyleydi. O nedenle okuma kampanyaları ilgi gördü, kitap bağışları arttı. Bugün kitap okumaya başlayan çocuklar ve gençler yarın büyüdüklerinde çok farklı olacaklar. Bunların çoğunluğu, gelecekte okuyan bir toplumun varlığının da göstergesidir. Ve Büyükfırat’ın asıl başarısı ise kanımca “adam gibi adam” olmasındandır. Okuma kampanyalarında bazı gönüllü gruplarda birlikte çalışma şansı elde ettiğimden nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu çok iyi biliyorum. İnsanların Yunus gibi herkesi kucaklaması gerektiğini düşünen Büyükfırat, elini uzatmaktan çekinmez, dostluk mesajları vermekten imtina etmezdi. Her fikre açıktı. Kampanya boyunca önerdiğimiz her aykırı fikri bile heyecanla not alıyor “çok orijinal bir fikir” diye de fikri beyan edeni anında motive ediyordu. Birlikte çalışmayı seviyor, ekip çalışmasına önem veriyor ve yenilikçi fikirlere de çok açıktı. Sadece okumayı sevdirdiği için bizim kendisine ödül vermemiz gerekirken o tüm basına, hiç ayrım yapmadan “Teşekkür Belgesi” verme büyüklüğünü gösterdi. Bu jestinin ne manaya geldiğini anlamak için “büyük” olmak gerekir. Küçük hesapların adamı olmak, okuyan bir topluma, okumayı sevdiren birisine yakışmaz. Veda yemeğinde personelce hazırlanan slaytta “Güle Güle Müdürüm” yazılıydı ve devamında “Seni Çok Özleyeceğiz” denmişti. Bu mesajın içten gelerek yazıldığına çok eminim. Büyükfırat, Adıyaman’dan daha büyük bir yere, Türkiye’nin beşinci büyük iline İl Milli Eğitim Müdürü olarak gidiyor. Değeri bilinirse çok daha iyi yerlere geleceğine inancım da tamdır. Ne diyelim, biz bir dostu, iyi bir yöneticiyi, kitap sevdalısını kaybettik. Güle güle müdürüm, yolun açık olsun…