Milletvekili olmanın sanıldığının aksine çok zor olduğunu söylemeliyim. Eğer “ağa” değilseniz, “paşa” olmamışsanız, “eşek yüküyle para”nız da yoksa isterseniz kanat takın uçun vekil olmanız çok zor…
Daha doğrusu vekil adayı olmak zor…
Vekil olmak, bazı zamanlar çok kolay, bazen zor…
Bazı partilerde çantada keklik, bazı partilerde hayalden de öte bir şey…
Vekil adayı belirlerken, ince eleyip sık dokumak gerçekten güzel bir şey…
Ama bu ne kadar “doğru” yapılıyor belli değil…
Alanında uzman olan birisi, meslek yaşamı boyunca yaptığı başarılı çalışmaları da alt alta toplayıp, ödülleriyle çarpıp, sevenleriyle karekökünü alsa bile aday olması pek kolay değil…
Aday olacağınız kentte ne kadar tanınıyorsunuz?
Seveniniz var mı?
Arkanıza kalabalıkları alıp sürükleyebiliyor musunuz?
Seni sevenleri ağırlayacak paran var mı?
Çay içecekler, kahve ısmarlayacaklar, çiğköftenin üzerine künefe isteyecekler…
Sonra öğlen acıkacak, akşam içleri geçecek…
Arabalarına benzin, ceplerine harçlık…
Zor iş yahu…
Sonra bu işin tanıtım ayağı var…
Gazetelere boy boy reklam verilecek, afişler bastırılıp billboardlar süslenecek, şehrin görünür yerlerini kapmaya çalışacaklar…
Bazen yalan, bazen yanlış, bazen abartılı haberler yapılıp “nerede yayınlatabiliriz” derdine düşecekler…
Çoğunlukla kendi kendilerini şişirdikleri anketlerle avunacaklar…
Lüks baskısıyla seçime hazır halde pusuda bekleyen “itibarlı” dergiler de var…
Yeter ki paradan bahset…
Bütün bunlar “temayül” için…
Yani bir eğilimi belirlemek için…
Değer mi?
Cidden değer mi?
Eğer ortaya koyduğunu bir başarı varsa ve halk sizi mecliste görmek istiyorsa zaten sizden yana oyunu kullanacak…
Ama eğilimi alınmak istenen halk değil, partilerin delegeleri olunca iş değişiyor…
Bu sayı partisine göre değişiyor…
Bazen 70-80 kişi, koca bir kent adına “eğilimini” belirliyor, gönlünün kimden yana olduğunu oyluyor…
Bazen bu sayı binlerle ifade ediliyor ve yine o kentte yaşıp, oy verecek herkesin adına karar veriyorlar…
Büyük bir sorumluluk…
Çok zor bir karar…
Ve sıkı durun en ilginci ise bu “eğilim belirlemenin geçerliliği yok” veya çok az…
Yani hem “aday olarak kimi görmek istiyorsunuz” diye önlerine sandık konuluyor, hem de “siz onu dediniz, biz bunu diyoruz” bile demeden başkalarını seçebiliyorlar…
Demokrasi dediğiniz de işte böyle bir şey ne yazık ki…
Bütün bunlara rağmen “seçilmek” güzel bir şey, “beğenilmek” gibisi var mı, bir başkasına karşın sizin “tercih” edilmeniz büyük bir onurdur…
Ama buna rağmen de partilerin aday belirlemesinde “temayül”ün yerelde çok büyük bir önem taşıdığı açıktır.
Çünkü öncelikle “ya tutarsa” diye göle çalınan bir kaşık yoğurt var…
O zaman sorumluluk devreye giriyor…
Sandığa oy atanlar, aynı zamanda bir sonraki beş yıl milletin vekili olabilecek adayları belirliyorlar…
Partilerinin kazanıp kazanmaması önemli değil, önemli olan halkın seçeceği vekil adayını belirliyor olmalarıdır ki, bu çok önemli…
Peki temayül için oy kullananların da kıstası var mı, elbette vardır ve olmalıdır da…
Küçük yerlerde bu “kıstas” dediğiniz şey “güç” olarak kendini gösterir…
Ne kadar güçlüysen, o kadar da oy kullanacak kişiyi daha önceden belirlemişsin demektir…
Belki de atayan sensin…
Güç, bazı yerlerde ağalıktır, bazı yerlerde aşiret, bazı yerlerde ideolojik kaygı, bazı yörelerde de paradır…
“Güç” diye belirlediğimizin dışında kalanların ise çok özel ve çok önemli başarılarının halk tarafından sıkça dillendiriliyor olması gerekir…
Yani eğer gücünüz yoksa o zaman aklınız olacak…
Gücü olanınsa zaten aklı vardır; çevresinde bunu sıkça tekrarlayanlar hiç eksik olmaz…
Diyelim çok önemli bir görevdesiniz, ileri görüşlülüğünüz mükemmel, yeniliklere açıksınız, ufkunuz var, plan ve projeleriniz tastamam, kentinizin sorunlarını çözmek için kimsenin aklına gelmeyen şeyleri düşünüp, yapma becerisine de sahipsiniz…
Belki bakanlıklarda, genel müdürlüklerde önemli görevler de yapmış olabilirsiniz…
Herkes işini başarıyla yapmak zorunda ama “salla başı al maaşı” diye geçinenlerin yanında gece gündüz demeden başarıdan başarıya koşmuşsunuz…
Peki ne kadar tanınıyorsunuz, ne kadar seviliyorsunuz?
Görev alanınız içerisine giren kurum ve kuruluşlarda “bravo” diyenler çok olabilir ama ya seçim bölgenizde, ya partide, ya delegeler yanında ne kadar tanınıyor, ne kadar seviliyorsunuz?
İşte oy kullanacakların sorumluluğu burada devreye giriyor…
Oyunu güçten yana değil, liyakatten yana kullanmaları esas olandır…
Bir dükkâna çırak beğenmiyorsunuz, sizi temsil edecek vekil adayını belirleme şansını kullanıyorsunuz…
Ama unutmayın, bu vekiller sadece sizi temsil etmeyecek, çocuklarınızı da, torunlarınızı da, geleceğinizi de temsil edecek.
Çünkü onların yaptığı yasalar, aldığı kararlar, önayak olduğu yatırımlar, kentinizin geleceğini belirleyecek.
Ve siz bunun için oy kullanıyorsunuz, işiniz zor…
Ne sizin yerinizde oy kullanmak isterdim, ne de aday adaylarının yerinde…