Eskişehir - Farklı yerler görmeyi, gördüğüm farklı yerleri de yaşadığım kentle kıyaslamayı çok severim. Bu hem kentin konumu, halka sunulan imkânlar, orada yaşayanların memnuniyeti veya memnuniyetsizliği, hem de siyasilerin bakış açısı yönünden oluyor. Elbette bu kadar kapsamlı ayrıntıları kısa bir zamanda elde etmek kolay olmasa da, bakış açımın farklılığı nedeniyle çok kısa bir zaman dilimi de olsa sağlıklı veriler elde etmeme yarıyor. İşte şimdi Eskişehir’deyim… “Adıyaman nire, Eskişehir nire” deyip, kıyası mümkün görmeyenler olabilir ama eğer ortada yaşanan yer varsa, yaşanılacak yerlerle kıyası da her zaman mümkündür. Eskişehir, adı gibi eski bir şehir. Bunu baştan söyleyeyim de, hiç görmemiş olan ve adına bakarak “eski” olup olmadığını soranlara cevap vermiş olayım. Porsuk çayı şehrin ortasından geçiyor. Çayın kirliliğine rağmen, şehre güzel bir hava katması için bütün ayrıntılar düşünülmüş. Hatta çayın üzerinde teknelerle gezi bile yapmak mümkün. Porsuk çayının her bir yanı çay bahçeleri, pastaneler, kafeler, kıraathanelerle dolu. Halkın büyük bir çoğunluğu ve üniversite öğrencileri özellikle akşamları zamanını burada geçiriyor. Şehir, hem yerleşim olarak, hem kentleşme açısından ideal bir yerde konuşlandırılmış. Kentte Osman Gazi ve Anadolu adında iki üniversite var. Özellikle Anadolu Üniversitesi 80 binden fazla öğrencisiyle kente hem canlılık, hem de ekonomik girdi sağlıyor. Solun Türkiye’de iktidar olma şansı hemen hemen hiç yoktur. Bu onların halka rağmen siyaset yapmaları, halka uzak yaşamaları, insanlara tepeden bakmaları ve bana göre hayal dünyasında yaşamaları nedeniyledir. Ama sol Eskişehir’de iktidar olabilmiş… DSP’nin (sanırım) tek il belediye başkanlığı burada. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, parti üstü bir başkan olduğunu hemen belli ediyor. Gelecek yılın ilk aylarında yapılacak mahalli seçimlerde Yılmaz Büyükerşen’in bir kez daha koltuğunu koruyacağına inanıyorum. Şehre yaptıkları, genel olarak insanların yaşam kalitesini yükseltmeye dönük. Bu onu “istenen” başkan haline dönüştürüyor. Arada belki “gereksiz” bulunan hizmet ve yatırımlar gözlense de, çoğunlukla halkın daha iyi yaşamasına yönelik çalışmaları takdir topluyor. Adıyaman’da bulunan Tuz Hanının bir benzeri Eskişehir’de var… Ama mevcut haliyle de arada dağlar kadar fark var… Eskişehir’de bulunan Hayvan Pazarı, ya da buradaki adıyla “Hayvan Hali” belediyenin girişimiyle olağanüstü bir dönüşüm geçirmiş. Tıpkı Tuz Hanı’na benzemesi yönüyle de örnek alınması gereken bir yer olduğunu söylemeliyim. Hanın ortasına farklı bir mekân yerleştirilmiş. İlginç ama göze hitap eden masa ve sandalyeler konularak kafe oluşturulmuş. Daha önce hayvanların yatma ve yemlenme yeri olarak kullanılan odalar ise farklı amaçlar için dizayn edilmiş. Kimisinde tiyatro var, kimisinde kafe, kimisi kitapevi, kimisi nargile salonu ve hediyelik eşya satıcıları… Üst katlarda da bar da dahil olmak üzere yine aynı şekilde farklı iş kollarına, ama çoğunlukla da sanat dallarına ayrılmış. Dışarısı, yani hanın bahçesi ise yine kafe yapılmış… Şehrin temizliği Adıyaman’la kıyaslanamayacak kadar kötü. Adıyaman’da son yıllardaki temizlik hizmetleri birçok ilden daha ileride olduğuna artık inanmaya başladık. Eskişehir’de çöpler zamanında alınmıyor, ilginç ama halen burada at arabası ve faytonlar var. Faytonla gezen yerli ve yabancı turistler şehre girdi kazandırıyorsa da halen cadde ve sokakları kirletmelerinin önüne geçilmemesi bence eksi bir not. Temizlikteki eksikliğe rağmen Büyükerşen’e burada yoğun bir sevgi var. Bir başka fark da, şehirde o kadar etkinlik duyurusu vardı, o kadar yapılan işleri tanıtan afişlerle donatılmıştı ki, anlatılmaz.. Ama ben kaldığım süre boyunca Yılmaz Büyükerşen’i hiç göremedim, resimlerde bile… Şehrin muhtelif yerlerine çalışan ve ulaşımı kolaylaştıran tramvay şehre ayrı bir hava katıyor. Halk o kadar tramvayı benimsemiş ki, trafik karmaşası da sona ermiş. Şehirde “trafiğe kapalı alan” sayısı çok fazla. Bu da esnafın işine geliyor. Gece yarılarına kadar özellikle yemek ve içecek hizmeti sunan esnaflar hallerinden hayli memnunlar. Esnaf dışında halkın büyük bir bölümü öğrencilere sundukları hizmetlerden gelir elde ediyorlar. Ya kiralık ev, ya yurt, ya da “apart evler” şeklinde öğrencilerin barınma imkanını karşılayarak kazanç elde ediyorlar. Kiralar da Eskişehir’de pahalı değil. Adıyaman’da ise öğrencilerin barınmasını Kredi Yurtlar Kurumuna havale ederek sorun çözdüğümüzü sanıyoruz. Oysa birden fazla evi bulunanlar neden böyle bir girişimde bulunmuyor anlamak mümkün değil. Bir ayrıntı da suyla ilgili… Çeşmelerden akan suyu içen Adıyaman gibi illere göre “pahalı” gelecek bir hizmet; Eskişehir’de sular “kontörlü” Eski telefon kartları gibi “su kartı” var. Vatandaş su kontörü azalmasına yakın, şehrin her yerinde bulunan “kontör yükleme” merkezlerinden kontör yükleterek çeşmelerden su alabiliyorlar ama ne yazık ki çeşmeden akanı içemiyorlar… Kıyası ben yapmadım, varın onu da siz yapın…