İstanbul- Uzun süredir ilk kez bir başka şehirde oruç tutuyor, iftar ediyorum. İstanbul’da ramazan ayının bir başka yaşandığını televizyonlarda görürdüm ama hiç yaşamamıştım. İstanbul ilginç bir şehir. İlginçliği, aslında güzellik ve çeşitliliğinden kaynaklanıyor. Her türlü insan var. İyisi de var, kötüsü de, zararlısı da var zararsızı da… Aslında İstanbul, tüm Türkiye’nin özeti. Kolay değil 15 milyona yakın insan var burada, neredeyse tamamına yakını da Anadolu’dan göç etmiş insanlar… İstanbul’da farklı mekânlarda farklı ramazan manzarası görebilirsiniz. Mesela bazı semtlerde gezerken “buraya hiç ramazan gelmemiş” der, Bazı yerlerde ise “ramazan buradan hiç gitmemiş” de diyebilirsiniz. Ama çoğunlukla da “Oruç tutan olduğu gibi oruç tutmayanın da olduğu” şehir olarak algılayabilirsiniz. Bütün bu farklılık insan sayısının çokluğu, farklı kültür, inanç, hatta farklı milletlerden insanların burada yaşaması nedeniyledir. Bu bana göre bir çeşitlilik, bir zenginliktir. Ama her şeye rağmen Ramazan İstanbul’da bir başka güzel… Farklı ramazan aktiviteleri, iftar çadırları, iftar köşkleri, panayırlar, müzik-eğlenceler, sohbetler, skeçler.. daha neler neler... Her semtte her belediye farklı etkinlikle insanına ramazanı farklı yaşatma telaşında. “İstanbul’da hiç kimse aç kalmaz” mantığıyla “iftar açmayan bir tek kimse kalmasın” denerek şehrin dört bir yanını iftar çadırlarıyla, iftar sofralarıyla donatıyorlar. Bu tür iftar bugüne kadar tartışılmaya devam etti, bundan sonra da tartışılacak olsa da, bana göre o kadar iftar eden içinde sadece bir kişi “hak ederek” sofraya oturuyorsa, bütün uğraşa değer. Bu nedenle belediyelerin, vakıfların, derneklerin iftara yönelik bütün hizmetlerini yürekten kutlamak, hatta destek olmak gerek. *** İftar sonrası farklı etkinliklerle de insanların hoşça vakit geçirmesi sağlanırken, kültürümüzü yaşatmak da amaçlanıyor. Osmanlıdan miras kalan ramazan kültürü öncelikle İstanbul’da uygulanmaya, devam ettirilmeye çalışılıyor. Her semtte, farklı mekânlarda kurulan iftar çadırlarından başka, çadır çevresi veya çadıra yakın yerlerde de farklı etkinlikler düzenleniyor. İnsanlar sadece bir yere değil, “istediği” yere gitme şansı peşinen veriliyor. Eşin ve çocuklarınla iftar sonrası dışarıya çıkmak istediğinde sadece konferans dinlemek zorunda kalmıyorsun, sadece ilahiyle yetinmek zorunda bırakılmıyorsun veya sadece müzik dinlemek zorunda değilsin. İftar sonrası etkinlikleri için büyükçe bir yer ayrılıyor; Bu park da olabiliyor, park dışında yerlerde… Bazı bölüme çadırlar kurulup, sohbet, eğlence, ilahi veya başka bir etkinlik yapılmasına fırsat veriliyor. Yani içlerinden birisi değil, hepsi için farklı mekânlar… Sonra bazı mekânlarda komedi var. Mesela biz “Şakacı” programının sunucusu Çetin Çeki’nin eski programlarıyla ilgili halkı kahkahaya boğmasını izledim. Semtin uygunluğuna göre farklı mekânlar ve farklı aktiviteler yapılıyor. Bazı yerlerde “mini lunaparklar” da kurularak çocuk ve gençlere hoşça vakit geçirilmeye çalışılıyor. Büyük semtlerde “Feshane” gibi büyük yerler de ayarlanarak çok değişik etkinliklerle eski ramazanların yaşanarak anılmasını sağlıyorlar. Sultanahmet, Topkapı, Fatih.. hasılı her semtte, her yerde birbirinden değişik etkinlikler… İftar çadırı, iftar kumanyaları, eğlenceler, hoşça vakit geçirmeler, bilgi ve kültüre yönelik düzenlenenler.. bütün bunların hepsi bizim insanımız için. Fakir-zengin ayrımı yapmadan düşünülmüş hoş hizmetler, güzel yardımlar… Ama inanın “iftar edemeyecek” birçok insanın “dışarı çıkacak mecali” olmadığından ramazanı her zamankinden farklı yaşamıyor. İstanbul, dışı kalaylı, içi vay vaylı şehir…