Apaçi, Apaçi halkından, ya da doğru deyimle kabilesinden olanlara denir. Apaçiler, yüzyıllardır huzur içerisinde yaşadıkları topraklarının istilasıyla karşılaşınca, yurtlarını korumak için onurlu bir şekilde savaş vermişlerdir. Genel kabul gören bir fikri savunurken, “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” diye bir tabir kullanırız. Bu tabirin altında yatan acılardan bahsetmeye bile gerek duymayız…
Genelde Kızılderililer, özelde ise Apaçiler vahşidir, ilkeldir, kavgacıdır, dövüşçüdür, saldırgandır ve kötü olan her şeydir…
Orada yaşayan yerliler olduğunu bile bile Amerika’yı keşfettiklerini böbürlenerek aktaran Avrupalılar, istila ettikleri topraklarda yüz binlerce “Kızılderili” diye küçümsenen insanları katletmişlerdi…
Oysa Kızılderililer, ilkel bir şekilde kurulmuş kabilelerinde çok mutluydular…
Kendilerine has gelenekleri vardı, kültürleri yüzyıllardır aynı özenle devam ettiriliyordu.
Onlar da seviyordu, onlar da üzülüyor, onlar da evlenip çoluk çocuğa karışıyorlardı…
Çoğunlukla çiftçilik yapıyor, kendi ürünleriyle besleniyor, hayatlarını idame ettiriyorlardı…
Hastalanınca büyücüleri vardı, eğitim almak için büyüklerinin öğütleri yeterliydi…
Saygıda kusur etmek söz konusu bile değildi, müthiş denecek bir bağlılık vardı…
Paraları yoktu, parayla alacakları bir şey de söz konusu değildi.
Ta ki “beyaz” ırkla tanışana kadar…
İlk tanışma ilginç gelmişti belki…
Farklı bir deri renginde insanların olduğunu da görmüşlerdi..
Sonra anladılar ki, “konuk” olarak gelmemişlerdi beyaz adamlar…
Konaklamaya gelmişlerdi, hem de oranın sahiplerini öldürerek…
Adamlığın derinin renginde olmadığını bir kez daha kavramışlardı…
Topraklarını korumak için savaştılar, namuslarını korumak için savaştılar, mallarını korumak için savaştılar, onurlarını korumak için de savaştılar…
Onlar savaştıkça, beyaz adamlar çok daha zalim oldu, çok daha acımasız silahlar kullanarak toplu katliamlar yaptılar…
Ne acı ki, tarihe “vahşi” olarak geçmesi gereken beyaz adamlar, kendilerini aklayıp, onurlu bir şekilde savaşan Kızılderilileri ve özel olarak da Apaçileri “vahşi” olarak yansıttılar…
“Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak!” diyordu Kızılderililer…
Para yenmiyordu ama parayla yenen şeyler alınıyordu…
Ve para, insanın onurunu da, şerefini de, haysiyetini de birlikte yiyip, yutuyordu…
Kızılderililer ise paranın satın alamadığı değerlere sahipti…
Hürriyet Gazetesi’nde “33 Apaçi Gözaltında” başlıklı haberi okuyunca aklıma bunlar geldi.
Gelelim haberle ilgili olan konuya…
***
2010 yılını eskitip, bir kenara atarken, 2011’e “merhaba” diyen gençler, İstanbul’un çeşitli semtlerinde “çılgınca” eğleniyorlardı…
Her yerde binlerce genç kız ve genç erkek vardı…
Her kalabalıkta olabileceği gibi o kalabalıkta da “kapkaççı” da vardı, “tacizci” de, “ne olur beni taciz edin” diyenler de…
Konumuz “ne olur beni taciz edin” diyenler değil, tacizciler…
Sayısı 33 civarındaydı…
Eskiden bu tiplere “maganda” derlerdi…
Doğudan gitmişlerdi, medeni değillerdi, kabalardı ve tacize meyillilerdi…
Ama kaderin garip cilvesi işte…
Tacizciliğin “bölge”yle alakasının olmadığını sonradan öğrendiler…
Adamlığın bölgeyle alakası olmadığını bir kez daha öğrendiler…
Nişantaşı’nda da tacizci vardı, Etilerde de…
Maganda değildi üstelik…
O zaman yeni isim bulmak gerekirdi…
Oldukça modern giyimli, künyeli, boyunlarında kolye, bileklerinde lüks saatler vardı. Saçları da jöleli olan bu gençler, içtikleri lüks sigara ve içkilerle de kendilerinin “zengin” sınıfından veya “paralı” olduklarını belli ederler…
Markaya düşkün oldukları gibi, karakter olarak da bir markaya(!) sahiplerdir…
Hem racon kesecek kadar delikanlılardı, hem light denecek kadar da metroseksüel…
Belki de iki arada bir derede kalan bu gençlerin bir başka özelliği de tacizcilikti…
Hani bulunmaz Bursa kumaşına sahip olduklarını sandıklarından, laf attıkları veya sıkıştırdıkları genç kızların kendilerinden başkasına bakamayacağını sanırlar…
Yılbaşı gecesi de aynısı oldu…
On binlerce gencin eğlendiği çeşitli semtlerde genç kızları rahatsız edenler vardı…
Bunlara “Apaçi” deniyormuş…
Ne alakaysa…
Apaçiler, hayatları boyunca yurtları için, malları için, namusları için ve onurları için savaş vermişlerdi…
Bu çakma Apaçiler ise bir başkasını rahatsız edecek ve iğrenç söz ve eylemlerde bulunmaktan öte bir başarıları söz konusu değildi…
Şimdiye dek bu tür magandalara Apaçi dendiğini bilmiyordum, Hürriyet Gazetesi bana öğretti, üzüldüm…
Bir şeye daha üzüldüm…
Televizyonların ana haber bültenlerinde rahatsız edildiğini söyleyen genç kızların kıyafetlerini görünce de üzüldüm.
Elbette hiçbir genç kız “gelin beni taciz edin” demez.
Ancak, iğne atsan yere düşmeyecek derecedeki kalabalığa gireceğini bilenlerin kıyafetini de ona göre ayarlaması gerekir diye düşünüyorum, yoksa yanılıyor muyum?
Yani ila da polis sizi korumamalı, önce siz de kendinizi korumalısınız…