Belirli gün ve haftalar çizelgesini önüme alıp, “yakında ne gibi özel gün varmış” diye bakanlardan değilim.
“Bir güne sığdırılamaz” denilerek, “bir güne değil, birkaç satıra, birkaç kelama” sığdırılan nice sorunlar bilirim…
Kadınlar için her 8 Mart’ta söz verilir…
Analar içinse her yıl Mayıs ayının ikinci pazarı…
Babalar üzülmesin diye de Haziran ayının üçüncü pazarı…
Çocuklar şanslı, hem 23 Nisan’da, hem de Dünya Çocuk Günü’nde hatırlanırlar ama sorunlarıyla değil, “nasıl eğlendireceğiz” diyerek…
Yaşlılarımız da “Dünya Yaşlılar Günü”nde hatırlanır, bu memlekete, bu insanlığa ne kadar hizmet ettikleri, ne gün gördükleri, ne çile çektikleri ve şimdi rahat etme/ettirilme konumunda oldukları dillendirilir…
“Dillendirilir” diyorsam, öyle uzun boylu değil.
Yufka yürekli bazı gençler ile “sosyal faaliyet olsun” düşüncesinden öteye gitmeyenlerin “Huzur Evi” ziyaretinden öteye gitmez…
Nedense “Huzur” adını layık gördükleri evlerde kendileri “huzur” aramaya kalkmaz, aramaya çalışanlar da bir türlü bulamaz…
Ama Ramazan’da hatırlanırlar…
Yetimler de hatırlanır, yaşlılar da, kimsesizler de, sofraya bir tabak sıcak yemek koyamayanlar da…
Ama iftara kadar…
Sonrasında “şiştim” deyip, madensuyu aranır…
İnsanlar bencilleştikçe sevgiler de yalan oluyor…
Merhamet duyguları bile mevsimsel…
Takvim yaprağı gibi…
“Bir güne sığdırılamayan” sevgileri sığdırırız bir tek soğuk cümleye…
“Bir günde çözülmeyen” sorunları çözdüğümüzü sanırız üç beş cilalı lafla…
O laflar bile bir önceki yıldan aşırmadır her nedense…
Haksızlık ettiğimi sanmayın…
Siz öyle olmayabilirsiniz ama ya olan çoğunluk…
Yarın da “özel” bir gün…
İki dini bayramdan birisi; Ramazan Bayramı ya da Şeker Bayramı…
Adının önemi yok, önemli olan “bayram coşkusu” ve bu coşku sevgileri doruğa çıkarır, insanları bir birine kaynaştırır, uzakları yakın eder, aradaki mesafeleri kapatır…
Çok tanıdık cümleler değil mi?
Hepsi gerçek olsa da tanıdık cümleler…
Yarın Bayram…
Bir yıla yakın süre boyunca “selamı sabahı kesen” akrabalar, dostlar, arkadaşlar, uzak yakın komşular.. hepsi bir yıldır uğramıyormuş havasını bırakıp, yüzlerde bir tebessüm, dillerde bir tatlılık, gözlerde bir ışıltı ama sadece beş dakika…
“Bize müsaade” deyip koştura koştura devam eden diğer ziyaret veya konuk ağırlamaya kadar sürüp gider…
Bu bayram klasiği değişmeli desek de “bir güne sığdırılamaz” sevgilere benzer…
O nedenle demiyorum…
Umurumda da değil, çünkü ben bugüne kadar yalancı sevgiyi yüzüme hiç kondurmadım.
Ya seversin, ya sevmezsin, ya da önemsemezsin…
Diğeri mi, bunu sanat haline getirenler bile var…
Ama olsun, “yalancı da olsa” üç gün boyunca görmediğimiz dostlarımızı göreceksiniz…
Ve elbette ki bütün yalancılıklara, bütün aldatmalara değen “gerçek dostlarınızı” görecek, adam gibi adamlarla karşılaşacaksınız…
Üstelik de 12 Eylül var…
Bayramdan sonra bir bayram daha etme şansını yakalayabileceksiniz…
Bütün dayatmalara, bütün yalanlara, bütün ayak oyunlarına ve bütün adaletsizliklere “hayır” demek için “evet” deme şansını bulacaksınız…
Bir arada olmanın hazzını, huzurunu bulup, yaşadığınızın farkına bile varacaksınız…
Ramazan Bayramınız kutlu olsun, 12 Eylül’ünüz de asla 1980 gibi olmasın…