Avukatı en çok dava hangisi diye bir soru sorsalar, sanırım hep bir ağızdan “Ergenekon” diyebiliriz. Son günlerde Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla devam eden davada bazı gazeteciler de gözaltına alınıp, bazıları tutuklanınca birilerinin aklına “basın özgürlüğü” geldi ve avukat cüppesini yeniden sırtına geçirdiler…
Kuşkusuz suç sabit oluncaya kadar herkes masumdur.
Bu açıdan Oda TV yöneticileri de, diğer meslektaşlarım da şimdilik “suçsuz”dur.
Çünkü henüz isnat edilen bir suç vardır, karara bağlanan bir şey yoktur…
Canları istediğinde basın özgürlüğünden dem vuranlar, işine geldiğinde de en acımasız diktatör gibi yasakçı durabilenler, bugünlerde gazeteciler gözaltına alınıp tutuklanınca yine özgürlük damarları kabardı…
Herkes biliyor ki, gözaltına alınan ve bir kısmı tutuklanan meslektaşlarımızın hiç birisi yazdıkları-düşündükleri nedeniyle suçlanmıyor…
Yani suçlama, düşünce özgürlüğü kapsamında değil…
Düşünceyi ifade etme özgürlüğüyle de değerlendirmek mümkün değil…
“Basını susturma” gibi bir durum yok, çünkü basının yaptığı veya yapacağı özgür haberle alakalı bir suçlama söz konusu değil…
Bütün bunlar bilinmesine rağmen, basın özgürlüğünü dillerinden düşürmeyenler, sırf düşüncesini açıkladı diye cezaevlerinde ömür tüketenlere asla destek olamıyorlar…
Dün “Ergenekon”' soruşturması kapsamında gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık, tutuklandı. Aydın Bıyıklı ve İklim Bayraktar ise serbest bırakıldı.
Gözaltına alınmalarla birlikte başlayan tepkiler dün de devam etti.
Sonunda Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz bir açıklama yaparak, “basın mensubunun gazetecilik görevleri, yazdıkları, yazacakları yazılar, kitaplar ve ileri sürdükleri görüşleriyle ilgili olmadığını” gizlilik nedeniyle delilleri açıklayamayacağını da söyledi.
Peki neyle suçlanıyorlar?
Kısaca Ergenekon’a yardım etmekle diyebiliriz…
Ama açıldıkça ülkeyi kaos sürüklemek için her şey diye de içini doldurabiliriz…
Hani 12 Eylül öncesi, Kenan Evren’in “darbenin olgunlaşmasını” beklediği gibi, gözaltına alınan sanıklar da “olgunlaştırma” üzerine kendilerine bir misyon yüklemişler…
Ergenekon’un hedefe ulaşması için manipüle edilecek ne varsa yapıyorlarmış, yapmaya da devam edeceklermiş…
İddia böyle…
Peki gazetecinin darbe yapma gibi bir görevi var mı?
***
Darbeciliği, darbe şakşakçılığını, terör örgütü üyeliğini, terör örgütü propagandasını, ülkeyi karıştırmak için yalan yanlış haberleri özellikle yayma girişimini, ülkenin kan gölüne dönmesi için elinden geleni ardına koymama eylemlerini basın özgürlüğüyle açıklayabilir miyiz?
Elbette ki açıklayamayız…
Kendimce anlatırsam, gazetecilik ve yazarlık demokratlıktır aynı zamanda…
Tabii ki anti demokrat olan yazarlar da bulunabilir…
Ama doğrusu hiçbir yazarın antidemokratik yolları özlüyor olmamasıdır…
Hele hele bu bir darbeyse…
Gazeteci darbe istemez…
Darbe zihniyetlilerine yardım ve yataklık edemez…
Karanlık kişi ve kurumlarla dirsek temasında bulunamaz…
Suç örtüleriyle aynı amaca yönelik çalışamaz…
Çalışırsa yargılanır, yargılanırsa da gazetecilik görevinden dolayı değil, suçundan dolayı yargılanır…
Başka örnek vermek gerekirse, ülkemizde tefecilik suçtur ama ülkenin her yanında da tefeciler cirit atmaktadır…
Yakalanırlarsa yargılanır ve muhtemelen de tutuklanırlar…
Suçları insanların kanını emmektir…
Bunu yapan gazeteci olunca “basın özgürlüğü” diye ortaya çıkılması saçmadır…
Tıpkı terör örgütüne yardım-yataklık veya onların amacına ulaşmalarına yarayacak manipüle haberler yapmak gibi…
Bu açıdan hiç kimse ülkemizi kan gölüne çevirecek, darbeyle demokrasiyi askıya alacak girişimlerde bulunanlar için basın özgürlüğünü gündeme getirmeye hakkı yoktur…
Çünkü gazetecinin darbe yapma gibi bir görevi yoktur…
Yalnız bir müstesna durum var, onu da söylemeden geçemeyeceğim…
Eğer ülkemiz Libya olsaydı o zaman her gazetecinin “özgürlük isteyen” halka destek olması beklenirdi…
Dikkat edin ikisinin arasında fark var, birisinde özgürlüklerin kaldırılması için, bir diğerinde özgürlük için…
Bu farkı Ergenekon’un gönüllü avukatları biliyor olmalı…