Özelleştirme uygulamaları başladığından bu yana tartışması devam ediyor. Faydası olduğunu söyleyenler de var, hepten zarar olduğunu söyleyenler de…
Kuşkusuz iki kesimin de çok haklı gerekçeleri var. Hele hele çalışanlar açısından baktığınızda, “iyi” diyeceğiniz yanını pek bulamıyorsunuz ama bu “peşkeş çekme” kadar da basit değil…
Rantabl olmayan kurumların, özel sektör eliyle daha güzel hizmet vermesinin yanında, kurumu büyüttüğü de bir gerçek…
Her zaman bu böyle değil elbet…
Kanımca, özelleştirmenin en kötü yanı; “sonradan görme zenginlerin” peydahlanmasıdır…
Bunun kötü yanı, insanların zenginleşmesinde değil, “ne oldum delisi” olmasındadır…
Her siyasi iktidar döneminde palazlanan şirketler, kişiler, kuruluşlar olur…
AK Parti döneminde de, adının önüne “AK” koyanlar, potansiyel palazlanacaklar gibi görüldü…
AK’ın ardında ne karanlık işler yapılıp yapılmadığının çok da araştırıldığını sanmıyorum…
Hem ben işin palazlanmasına değil, halka yönelik uygulamasına bakıyorum…
Sonradan görme zenginlerin savurgan olduğu gerçeği aslında çok doğru değil.
Kılı kırk yardıkları, sinekten yağ çıkarmaya çalıştıkları, yasaları “menfaatlerine” göre çekip uzattıkları bir gerçek…
Yasaların ceza maddelerini kendilerine yönelik kullanıp, meslek ahlakı, kurum kültürü ve etik değerleri bir yana bırakmaları kabul edilemez…
Ama yapılıyor…
***
Özelleştirmenin olumsuz sonuçlar doğurduğu bir alandan bahsetmek istiyorum…
Eski adıyla Tedaş olan Elektrik Dağıtım Kuruluşları özelleştirildi.
Her ilde farklı şirketler ihale alsa da, temel yaklaşımın değişmiyor olması dikkat çekici…
Sinekten yağ çıkarma, müşteri konumundaki vatandaşı “cezalandıracak potansiyel av” gibi görmeler, ucuz hesaplarla kurumu büyütmeye çalışmalar neredeyse her yerde görülüyor…
Özellikle de Akedaş’ta…
Adının önüne koyduğu” Ak”la aklanacağını sanıyor ve halka zehir kusturmaya devam ediyor…
Oysa adının önündeki “Ak” veya “kara”dan daha önemli olan, yapılan işin “Ak” olup, olmadığıdır…
***
Özelleştirmeden önce farklı uygulamaları olsa da, “inisiyatif” ve “kurum kültürü” ya da “kurum ahlakı” bazı esneklikler getiriyordu…
Şimdi, bütün bunlar bir yana bırakılmış, “bu insanları nasıl avlarım, ne kadar aşırabilirim” zihniyetindeymişçesine uygulama yapılıyor ve hiç yakışmıyor…
O kadar vurdumduymaz, o kadar savurgan ve o kadar işleri sarpa sardırmışlar ki, yasaların ceza bölümlerini uygularken bile hata üstüne hata yapıyorlar…
Vatandaş o kadar çileden çıkmış, o kadar bunalmış ve o kadar Akedaş’a tepkili ki, örnek vermeye kalksam bu sütunlar yetmez…
Ama az ve öz örnekle yetineyim…
Bazen ödeme zamanı geçmiş, bazen henüz ödeme zamanı gelmemiş faturalara bile sırf açma kapama ücreti olan 18 lirayı kotarmak için “kapama” işlemi uygulanıyor…
Haber verme yok, uyarı yok, bekleme süresi yok, tebligat yok…
Kapat ve git…
Makbuzu da bir tarafa atıver gitsin, ne önemi var…
Bunda miktarın önemi de yok, 10 lirada olabiliyor, 100 lira da…
Vatandaş karanlıkta kalmış, mağdur olmuş, konu komşuya karşı zor durumda kalmış, ayıp olmuş ne önemi var…
Biliyorlar ki, kendilerinde olmayan kurum kültürü ve etik anlayış vatandaşta var…
Ve biliyorlar ki, bu anlayış yüzünden hiçbir vatandaş, 18 lira için mahkemelere gitmez, kuzu kuzu öder…
Yine biliyorlar ki, “vatandaş başka elektrik bulamaz” mecburen ampulünün yanmasını ister…
Bunu bildikleri için de sinekten yağ çıkarma adına “avladığımız bize kardır” zihniyetiyle hareket ediyor gibi bir görüntü sergiliyorlar…
Bu uygulamayı yasalarla izah edebilirler ama asla “ahlakla” bağdaştırmaya kalkışamazlar…
Bilmiyorum, 18 lirayı toplayarak zengin olunur mu?
Haksız yere elde edilen bu gelir hayır getirir mi?
Kendi adıma mahkemelerle uğraşacak halim yok, “hakkımı helal etmem”, olur biter…
Ve benim gibi “haram” edenlerin sayısı arttığında da, adının önündeki “Ak” onu kurtaramaz…
Burada değil, merak etmesin, öte yanda…