Nüfus cüzdanımın “Doğum Yeri” bölümünde Çelikhan yazmıyor. Zaten bunu pek de önemseyen birisi değilim. Bazen “nerede doğduğun” önem taşır, bazen “nerede doyduğun” bazen de, “yüreğinde yer eden.”
Bu açıdan bakınca kimin nereli olduğunun çok da önemli olmadığı anlaşılır. Belki nerelilik, kültürel bakımdan bir farklılıktır, güzelliktir…
Çelikhanlı değilim, Besnili değilim, Samsunlu da değilim, Trabzonlu da. Kuşkusuz ben, Adıyamanlıyım ama her şeyden önce Türkiyeliyim…
Nereli olduğumu önemseyenlerden değilim. “Memleket Milliyetçiliği”ni, “yaşadığım kent milliyetçiliği” olarak düşünürüm ve bunu da ırkçılık için değil, “hizmet almak, daha iyi yaşama şansı elde etmek” için isterim…
Şehrin doğal güzellikleri, tarihi önemi ve hayatı kolaylaştıran yaşam alanları varsa ve hele bir de insanının güzelliği de üstüne eklenebiliyorsa orası, kimin memleketi olursa olsun, benim de memleketimdir…
Bana hayatı zehir eden yöneticileri varsa; ufku dar, cebini düşünen, kenti ve insanı için kılını bile kıpırdatmayan, kıpırdatsa da etkili olamayan bir yeri, sadece ama sadece “uçurumdan kurtarma” adına sahiplenebilirim…
Çocukluğunun geçtiği, ilk aşkın heyecanını tattığın, hüzün ve neşeyi yaşadığın, binlerce anının tazeliğini koruduğu mekânlar, her insan için özeldir, özel itina gösterilir…
Belki de “memleket” meselesi, bu anılar nedeniyle çok daha farklı bir yere oturtuluyor. Yoksa yollardan, binalardan ve yeşilliklerden ibaret yer, dünyanın her tarafında var.
Bir kenti kent eden, havasıdır, suyudur, güzellikleridir, içinde sakladığı hazinedir, anılardır, sevinçlerdir, neşelerdir ve en önemlisi de insanıdır…
Bunun dışındaki ise “kent”tir, başka da bir şey değildir…
***
Çelikhanlılar bugünlerde “iki arada bir derede” kalmanın sıkıntısını yaşıyor…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Malatya’yı ziyaretinde gündeme gelen “büyükşehir” olma hayali, Malatyalılar’a önerilen “10 bin nüfusunuz eksik, tamamlayın” çağrısı, nüfus patlaması yapar mı bilinmez ama Malatyalılar, uzun vade yerine “nüfus çalma” da diyebileceğimiz bir yola girdi…
Çelikhan, işte tam bu dönemde akla geldi…
Malatya’ya daha yakın olan Çelikhan, güzel insanları, temiz havası, buz gibi suyu, balı, tütünü, yüzen adaları ve balığıyla adeta arayıp bulamayacağınız bir yer. Buna karşında kent olarak “köy”den farksız…
Hiçbir yaşam alanı bulunmayan, yolu sıhhatli olmayan, iş imkânından yoksun, yoksulluk ve yoksunluk içinde çabalayan bir kent…
İlçe olduğu 1954 yılından bu yana kendi iline bir başka ilin hudutlarından dolaşarak ulaşabiliyor veya 40 yıldır alternatif olarak sunulan ama köy yolundan beter bir halde bulunan Adıyaman-Çelikhan yolunu tercih edebiliyor…
52 kilometrelik yolu bir saatten fazla bir zamanda almazsanız, virajlar nedeniyle kaza yapma riskiyle karşılaşabilirsiniz. Hızlı giderseniz başınız döner, mideniz bulanır. Aracınız arıza yapsa yolda kalırsınız, kuş uçmaz kervan geçmez yollarda biçare olursunuz. Hele bir de kışsa, aşılmaz karlar önünüze dikilmişse, sormayın…
Çelikhanlıların hemen yakınındaki il ise Malatya. Şu anda 20 kilometresi normal, 70 kilometresi duble yol olmak üzere 90 kilometreyi, Adıyaman’a varmaktan daha kısa bir sürede alma şansları var…
Çelikhan-Malatya yolu yapılırsa, bu mesafe 34 kilometreye iniyor ki, bir solukta alınacak yol…
Çelikhanlılar, resmi işleri olmazsa Adıyaman’a uğramayı göze alamıyorlar. Adıyamanlılar da “şurada ilçemiz var” deyip, yaylalarına çıkmayı düşlemiyor…
Balık yemeye bile Çelikhan’ı geçip, Sürgü’ye yönelen Adıyamanlılar var…
Bütün bunlar il ve ilçe için aslında pek hoş karşılanacak, sıcaklığın olduğunu gösterecek bir durum değil. Buna rağmen de, kurulan dostluklar, akraba ilişkileri ve alışverişler, Çelikhan’ı Adıyaman’dan koparamıyor.
Ama her şey bu değil…
Malatya, Adıyaman’ın sunmadığı bütün imkânları Çelikhanlıların önüne sermeye hazır…
Öncelikle “büyükşehir” olmuş bir ilin, ilçesi olacaklar…
90 kilometrelik yolları kısalacak…
“Şehre gidiyorum” dediklerinde, Adıyaman’dan çok daha iyi bir yaşam standarttı bulunan Malatya’ya varacaklar…
Belki bir kısmı Malatya’ya yerleşecek, iş bulacak, aile kuracak ve daha iyi imkânlarda yaşama şansı elde edecek…
Bir tarafta memleketleri Adıyaman, bir diğer tarafta güzel fırsatlar sunan Malatya var…
Çelikhanlılar, bu nedenle iki arada bir derede kalıyorlar. Sunulanları hayal etmeden, Adıyaman’dan ayrılacak olmanın hüznünü yaşıyorlar…
Adıyaman’da ise tık yok…
57 yıldır ilçesine “kolayca” ulaşamamanın sancısını çeken yok…
“Bizim insanımız” diye bağrını açıp, “derdiniz ne” diyen de pek yok…
Çelikhanlıların önünde ise iki seçenek var; ya Adıyaman milliyetçiliği yapıp, “Biz Adıyaman’a bağlı kalmaya devam edeceğiz” diyecekler…
Ya da “Doğduğun değil, doyduğun yer” diye önemseyecekleri ikinci şıkkı seçecekler…
Birisi kaçıp kurtulmak, bir diğeri mücadele ederek daha iyiye ulaşmaktır…
Çelikhanlı kardeşlerime tavsiyeme gelince, sana çok da iyi imkânlar sunmayan öz babandan ayrılıp, geniş fırsatlar sunan üvey babaya kaçmak kadar kolay bir şey olmazsa gerekir…
Ama baba sevgisini bulabiliyorsanız, kıt kanaatte olsa, üvey babaya değil, öz babanıza koşun…
Adıyaman’a düşen ise Çelikhan’ın daha iyi imkânlar için Malatya’ya koşmasına engel olmasıdır; öncelikle daha iyi imkânlar sunarak…
Yoksa da, Çelikhanlıları rahat bırakın, nasıl istiyorlarsa öyle olsun…
Ama ben Çelikhanlı olsaydım…
Değilim ama Çelikhanlı olsaydım, “Çelikhan’ı uçurumdan kurtarmaya” çalışırdım.
Tıpkı şu an memleketimizde yaptığımız gibi…