Sadece Saadet Partililer değil, bir dönem bu partiye gönül veren veya başka partide olsa da yaşananları tasvip etmeyenlerin en çok merak ettiği soru; “ne olacak bu Saadet’in hali?” oluyor. Aslında “Ne olacağı yok, iş olacağına varır”, deyip kestirip atmak mümkün ama öyle değil…
Saadet Partisi’nde yaşananları birçok şekilde değerlendirmek mümkün…
Buna “gelenekçi-yenilikçi kavgası” da diyebilirsiniz, “küçük olsun benim olsun” zihniyeti” de veya “babamın malı” düşüncesi, belki de “ihtiyarların diretmesi” şeklinde özetlenebilir, her başlık altı da doldurulur ve “tümü doğru” diye de işaretlenebilinir.
Ama aslında Saadet Partisi’nde yaşananların bir başka özeti daha var, o da “vefa” ve “vefasızlık”la ilgili…
Saadet Partisi’ndeki vefasızlık CHP’deki vefasızlığa benzemiyor…
Hani Baykal’ın uygunsuz görüntülerinin yer aldığı kaset skandalı ortaya çıkınca ilk anda “ne oluyor” şaşkınlığını yaşayan CHP’liler, birden bire “mağdur” olarak gördükleri ve aslında her ikisi de evli olan muhatapların yasak ilişkisini “özel hayat” olarak algılayıp arkasında durdular. Bu onlar için bir vefaydı. Ama sadece birkaç saat…
Ve asıl vefasızlığı “sözünden dönerek” yerine getirdiler…
Çünkü referandum süreci yaklaşıyordu ve kaset skandalını halka anlatmak hiç de kolay değildi. Belki de gittikleri yerde; “Aaaa kasetteki adam bu mu?” gibi iğneleyici sorularla da karşılaşabilirlerdi…
İşte bu korku, CHP’lilerin “vefasızlık” yapmasına yetti…
***
Saadet Partisindeki vefasızlık çok daha başka…
Partinin içerisinde bir dayatma söz konusu…
“Ben kimi işaret edersem o genel başkan olacak” deniyor…
Bunla da yetinilmiyor; hangi aile üyesinin, hangi görevi alacağı da dikte ettiriliyor…
Bugüne değin Milli Görüş çizgisinden gelen partilere oy verenler, “yüzde bir” oya bile rıza gösterip, vefayı hiç esirgemediler…
Çünkü onlar biliyorlardı ki, “önemli olan iktidar olmak değil, önemli olan fikirlerini halka ve siyasilere anlatmak”tı…
Yani bir şekilde düşüncelerin siyasetiydi…
İnanç vardı, itikat vardı, memleket sevdası vardı…
Bunun için de geleneklerinden gelen “lidere sadakat” vardı…
Lider kimdi, Necmettin Erbakan…
Bugüne kadar sayın Erbakan’a karşı çıkan, sözünün aksini yapan olmadı…
Dolayısıyla Saadet Partisi’ne oy ve gönül verenlerin tamamı bugüne kadar “Vefa” borcunu kuruşuna kadar ödedi.
Saadet Partisi’nde “emanetçi” sıfatıyla başkanlık yapanların hepsi de hem kendi tabanına, hem de liderleri Necmettin Erbakan’a karşı vefasını yerine getirmiş, bırakması gerektiği yerde bırakmış, yüklenmesi gerektiği yerde de “üff” bile dememişti…
Ama emanetçilik ne zamana kadardı?
Prof.Dr. Numan Kurtulmuş’un partinin başına “emanetçi” sıfatıyla değil, “lider” sıfatıyla oturmasını tüm parti tabanı gönülden istiyordu. Erbakan önce naz yaptı, hatta çevresindekilerin cazıyla, gazıyla ilk seferinde koltuğu ona bırakmadı…
Ama sonra “emanetle nereye kadar” sorusunun mantıklı cevabı arandı. Kurtulmuş’un da bu işi kotaracağı anlaşılınca lider koltuğu emanetten asalete geçti…
İyi de oldu…
Partileri kıpırdandı, kıpırdanmaya da devam ediyordu…
Görevde olduğu süre boyunca Sayın Kurtulmuş da hem tabanına, hem “doğal” liderine vefasını eksik etmedi…
***
Ama ortada bir vefasızlık vardı…
İlginç ama bu defa vefasızlık Erbakan ve çevresinden geliyordu…
Kendisine bağlı, fikirlerini yayan, hayali olan milli görüş çizgisini devam ettiren ekibe karşı çok vefasızlık yapmakla kalmadı, ayak oyunlarıyla partiyi tekrar “aile partisi” haline dönüştürmeye çalıştı…
Oğlunu öne sürdü, kendisinin eskiden beri beraber oldukların yakınları vardı ve siyaseti onlar devam ettirmeliydi…
Sandıkta bunu gerçekleştiremeyince mahkeme yollarını arşınladılar…
Ve Saadet Partisi yeniden kongreye gidecek…
Ama buna rağmen 66 il başkanı “doğal lider”in dayatmasına rağmen sayın Kurtulmuş’a “açık”destek vereceğini söyledi…
İşte vefa bu…
Genellikle tüm dayatmalar haksızdır, hukuksuzdur, etik değildir.
Saadet Partililer, artık siyasi arenaya çıkması mümkün olmayan Necmettin Erbakan’ın yerine “gösterdiği” değil, “kendilerini temsil edecek” birisinin seçilmesini istiyorlar ve onlara göre de bu kişi Numan Kurtulmuş…
Tek özelliği “Erbakan’ın oğlu olmak” dışında bir özelliği bünyesinde barındırmayan, tek özelliği “filanın yakını” olmaktan öteye gitmeyenlerin dayatılması bugüne kadar kendisine oy ve gönül verenlere karşı açık bir vefasızlıktır.
Ve şimdi Saadet Partisi, bu vefasızlığa karşı direnç gösteriyor…
Başarılı olurlar mı belli olmaz ama her halükarda kaybedecek olanlar, dayatmak isteyenlerdir…