Soytarılık bir zamanlar önemli bir meslekmiş. Soytarılar hükümdarları en sıkıntılı zamanlarında bile güldürür, dertlerini unutturarak gerginliklerini azaltır ve bu arada bol bol da bahşiş alırlarmış. Bir çok soytarı tarih boyunca önemli roller de oynamış.
Tarihçi Murat Bardakçı’nın yazdığına göre, Osmanlı sarayında soytarı bulundurma geleneğini Yıldırım Bayezid başlatsa da, bu geleneğin tarihi binlerce yıl eskiye, eski Mısır’a dayanırmış. Ortaçağ Avrupa’sında da, sık sık soytarı şenlikleri yapılmış.
Murat Hoca saray soytarısını anlatmaya devam ediyor:
“Soytarının on parmağında on marifet olması gerekirdi. Padişahı sinirli olduğu zamanlarda güldürmeleri, yeri geldiğinde de anlattıklarıyla ve yaptıklarıyla düşünmeye sevketmeleri gerekiyordu. Hükümdara bu derece yakın oldukları için, soytarıların güvenilir kişilerden seçilmelerine özen gösterilirdi. Türkiye'de 16. asrın sonlarından itibaren devlet kurumlarının giderek yozlaşması üzerine işleri gayrimeşru yollardan halletmek günlük bir alışkanlık hâline gelmiş ve çarkın içinde soytarılar da yer almışlardı.”
Gördüğünüz ve Tarihçimiz Murat Bardakçı’dan okuduğunuz üzere saray soytarılığı bir zamanlar önemli bir meslek olduğu gibi saray soytarıları da çok önemli işlere de imza atarlarmış.
Tek görevi sadece hükümdarı memnun ve mesrur etmek olan soytarılar için görevlerini yerine getirmede her yol mübah olmalı. Yoksa hükümdarı her zaman güldürmek, memnun etmek çok zor olur.
Görevlerini yerine getirmek için yeri geldiğinde yalan söylemekten tutun da gerçekleri ters yüz etmeye, habbeyi kubbe yapmaktan, akı kara göstermeye kadar bütün metotlar geçerli olmalı. Ki hükümdarın dikkati dağılsın ve rahatlasın.
Soytarıların, soytarılık yaparak, çoğu zaman hükümdarı oyalama ve eğlendirmesini perde ederek kendine ve yakınlarına menfaat sağlaması çok eskilere dayansa da, her devirde canlılığını koruduğunu söyler uzmanlar. Tabi ufak bir iki farkla. Birincisi “kurumsal” olarak yapılan bu meslek şimdilerde “bireysel”e indirgenerek icra edilmeye çalışılıyormuş.
Diğeri ise, eskiden sadece sarayda icra edilirmiş, şimdi ise saray duvarlarını aşarak her alanda kendini gösterir olmuş.
Bunları söylerken bütün yükü ve sorumluluğu elbette soytarı/ların üzerine atmamak gerekir. Adamlar bir boşluğu doldurmaya bir ihtiyacı gidermeye çalışıyorlardır sadece.
Birileri soytarılara ve soytarılıklara müsaade etmese kime ne soytarılıktan. Kim boşu boşuna uğraşır ki?
Esas bu işe meydan verenlere, belki de bu sayede kendilerini kamufle ederek, yaptıklarını ört bas edenlere bakılması gerektiğini söylerken, bunun için de etraftaki soytarı, dalkavuk ve şakşakçılardan arındırmak gerekir ki, bunun da mümkün olduğunu sanmıyormuş uzmanlar.
Sonuç nedir diye soracak olursanız, söyleyebileceğim pek fazla bir şey yok aslında. Ama bu konuda birikim sahibi kişiler, hükümdar ile soytarı arasındaki muhteşem(!) ilişki üzerine yoğunlaşılırsa bir yerlere varılır demişler.
Bir de hükümdar ve soytarı/lar arasındaki akımdan etkilenmemeye, cereyana kapılmamaya dikkat etmek gerekirmiş.