Şirin köpek yavruları kendi aralarında oynaşmaktadır. Oradan Mevlana ve talebeleri geçer. Talebelerden biri, köpeklerin dostane oyunlarına bakar ve;
“Ne güzel bir kardeşlik sergiliyorlar! Keşke insanlar şu köpeklerden ibret alsa!” der.
Hazret-i Mevlânâ, manzaranın masumiyetinden emin değildir, peşin kanaatin hatalı olduğunu hatırlatarak ölçüyü verir:
“Sen bir kemik at aralarına da gör kardeşliği!”
***
Bu kıssa ile bize çok önemli bir ders veren Mevlana; kardeşliğin menfaat imtihanından geçebilmiş kardeşlik olduğu mesajını yıllar ötesinden veriyor sanki.
Yarının ne getireceğini bilmeden bir kemik parçası hükmündeki dünya menfaatleri için birbirimizi kırıp dökeriz genelde.
Ölümü düşünmeden, hayattaki dengelerin değişkenliğin farkına varmadan ve her şeyin hesabının verileceği günü hatırlamadan menfaatlerin peşinde koşar gideriz.
Meşhur sözdür biliriz; “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”
Bu dünyanın sadece bir günlük olmadığını da biliriz. Hatta kimsenin ettiğinin yanına kâr kalmayacağını da biliriz.
Biliriz elbet. Hem de söylemlerimize süs, nutuklarımıza vurgulu cümle olarak da kullanırız.
Dilimize pelesenk, kalemimize mürekkep ederiz de, bir türlü kalbimize indiremeyiz bu gerçeği.
“Keser ne, sap ne, hesap görecek olan kim?” sorgusundan uzak tutarız vicdanımızı.
Balıkların karıncaları yiyeceğini sanırız hep. Gün gelir suların çekilip karıncaların balıkları yiyeceği ihtimalini düşünmeyiz bile.
Dost demeden, arkadaş, tanıdık, bildik demeden hep kırar dökeriz.
Gün bize kalacak, güç ve devran böyle devam edecek sanırız.
“Kendimizden başka doğru, kendimizden başka haklı yok” saplantısı içerisinde kıvranır dururken sapla samanın, elma ile armudun ayrı şeyler olduğu izanından uzak yaşarız.
“Değer” uğruna değerler ters yüz edilirken, “İlke” uğruna ilkeler kemirilirken ve “İstikbal” uğruna gelecekler karartılırken esas kararanın kalbimiz olduğunu fark etmeyiz bile.
Her gün bir şekilde yüzümüze “ölüm de var!” diye haykırılırken, kulaklarımız başka seslere dikkat kesilir de ölümü ve hesabı kendimize yakıştırmayız.
Geçici hevesler, günlük hesaplar, kimseye yâr olmayan makam ve pâyeler için kurban ettiğimiz dostluk ve arkadaşlıkların hesabını tutmayız.
Oysa gün sadece bugün değil,
Oysa bu devran hep böyle gitmez,
Oysa mahkeme kadıya mülk değil…
Ve de “Ölüm herkes için var.”
Memleket küçük. Bu işin düğünü var, taziyesi var, bir şekilde yüz yüze bakma ihtimali var.
Överken de, yererken de bu ihtimalleri düşünmek lazım.
Çünkü;
Sular yükselince, balıklar karıncaları yer...
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer...
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir.
Çünkü kimin kimi yiyeceğine,
"Suyun akışı" (zaman) karar verir!
Ve son olarak da bir Nasreddin Hoca ibretliği:
Nasreddin Hoca’ya sorarlar:
“Hocam, sen ne düşünüyorsun bu ‘ayaklar’la, ‘baş’ tartışmaları hakkında?
Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsedi:
“Onu”, dedi; “gövdenin orta yerindeki ‘kıç’a sormak gerekir, çünkü ancak orası sayesinde mümkün bir koltuğa oturmak, kendini ‘baş’ sanabilmek için.”