Mesneviden bir hikâye:
Bir fare bir devenin yularını eline aldı kurula kurula yollara düştü. Deve tabiatındaki mülâyimlik yüzünden sessizce farenin arkasından hiç itiraz etmeden yürüdü. Bunun üzerine fare kibirlendi:
"Ben ne pehlivan ne yiğit biriymişim ki koskoca deveyi sürükleyip götürüyorum." dedi kendi kendine.
Deve farenin bu düşüncesini ve gururlanmasını anladı.
"Hele bir sırası gelsin ben o zaman senin dersini veririm." diye düşündü, sabırla yürümeye devam etti.
Gide gide derken büyük bir ırmağın kenarına vardılar. Fare ırmağı görünce durdu. Âdeta kanı dondu. Deve bunu görünce:
"Ey dağlarda ovalarda önümde yürüyüp yol gösteren, neden durdun, sen benim kılavuzum, öncümsün yürü ki arkandan geleyim." dedi. Fare geri geri çekildi:
"Bu su pek büyük, pek derin bir su boğulmaktan korkuyorum." dedi.
Su devenin ancak dizine geliyordu:
"A kör fare su diz boyuymuş, neden bu kadar korktun. A hayvanların yüz karası." dedi deve. Fare:
"Dizden dize fark var, senin için karınca olan bizim için ejderha sayılır. Senin için diz boyu olan su benim boyumu yüz kere aşar." dedi. Deve:
Öyleyse, dedi. Bir daha küstahlık etmeye kalkışma da canın yanmasın. Kendin gibi farelerle boy ölçüş devlere yanaşma!" Fare hatasını çoktan anlamıştı.
"Tövbe ettim, Allah (c.c.) rızası için beni bu sudan geçir." diye yalvardı.
Mesnevide geçen bu hikâyede haddini bilmezler ve kendilerini dev aynasında görenler için mükemmel ders var. Tabi anlayabilenler için.
Bir şekilde bir makama kavuşanlar eğer oranın hakkını verebilecek bir kapasitede değillerse hikâyedeki fare gibi kendilerini bir şey sanıp kasım kasım kasılarak etrafa caka satmaya başlarlar. Bu da yetmez, insanları küçük görmeye ve onları ezmeye başlarlar.
Hikâyemizdeki fare cüssesine bakmadan havalara girmiş ve karşısına büyük bir su çıkınca da sönüvermiş.
Bizde biraz farklı tabi.
Cüsse pek önem arz etmiyor. Bizde önemli olan kapasite ve çap meselesidir.
Kendi istiap haddine bakmadan ağır yüklere talip olanlar bir müddet sonra o yükün altında kalıveriyorlar.
Sadece kendileri yükün altında kalsalar telafi edilir. Bu gibiler yüzünden memleketin kaybettiklerini telafi etmek çok zor.
Bir arpa boyu yol katetmemelerine rağmen kilometrelerce yol aldıklarını millete yutturmaya çalışanlardan tutun da habbeyi kubbe yaparak göz boyama gayretine girenlere kadar birçok fare kılıklılar yüzünden bu memleket çok şey kaybetmiştir, kaybetmeye de devam ediyor.
Oysa yapılacak şey çok basit.
Çaplarını ve kapasitelerini anlamaları için karşılarına büyük suların çıkmasını beklemeden bir şekilde hal çaresine bakmak lazım.
Yani hikâyedeki gibi, develeri farelere ezdirmemek lazım.