Merhum Nasreddin Hoca’mızın “ye kürküm ye” fıkrasını bilirsiniz.
İtibar görenin kendisi değil de kürkün olduğunu görünce yapılan izzet ikramı da kürküne yedirmek isteyen hocamız, bu davranışıyla bize ta asırlar öncesinden mesaj vermiştir.
Bu konuda bir çok mesaj, darb-ı mesel ve sözler olsa da, insanoğlu, sanırım fıtratı gereği genelde bu gerçeğe muhalif davranışlar sergilemeye devam ediyor.
Enteresandır; mevkiye, makama, güce ve paraya gösterilen itibarın aslında yapmacık olduğunu genelde taraflar bilir ve farkındadır.
Ama nedense alan da razı veren de razı misali, birbirlerini yağlayarak, allayıp pullayarak gönüllerini hoş ediyorlar.
İtibar gösteren olayın farkında; yaldızlı söz ve tavırlarının aslında karşısındakinde bir karşılığı olmadığını bilir. Ama işi gereği, menfaati icabı, belki de mesleği gereği –kimileri bu tavrı meslek haline getirmiştir- devam eder.
İtibar gören de olayın farkındadır; kendisinin ne olduğunu, kilosunu ve çapını bilir çoğunlukla. Ama hoşuna gitmektedir. Özellikle de başkalarının yanında gördüğü bu itibar gururunu okşamaktadır.
Dolayısıyla da karşılıklı menfaatleşme(!) sürüp gider.
Burada bir hususu belirtmekte fayda var. Uhdesindeki mevki, makam veya paradan dolayı itibar gören kişi başlangıçta olayın farkında gibi olsa da, bir müddet sonra kendisini gerçekten öyle sanmaya başlar. İşte tehlike budur.
Zira kabiliyeti, kilosu veya çapının üzerinde bir mevki-makam, para-pul veya benzeri şeye sahip olanlar bunu gereğini yerine getiremedikleri için sosyal, bireysel ve kişiliksel(!) ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlar.
Bu hemen fark edilmeyebilir. O toplumun geleceğine dair kaygıları olanlar bilir bir süre sonra. Bir de “insana dair” sorumluluk bilincinde olanlar fark eder.
Ne yazık ki çoğu zaman yapacak bir şey yoktur. Tıpkı insanlık tarihinden beri bir şey yapılamadığı gibi.
Ancak ve sadeceo toplumu meydana getiren dinamiklerin gücü, feraset ve basireti ölçüsünde olabildiğince aza indirgenebilir.
Biz gene de üzerimize düşeni yapıp bu konuda aklımızın yettiği ve dilimizin döndüğü oranda ifade etmeye çalışalım.
Arşivimde bulduğum ve sosyal medyada da paylaştığım bir alıntı ile sözlerimi bitirmeden önce komik bir tespiti de paylaşayım; Şundan emin olun, bu satırları okuyan hiç kimse üzerine bir şey alınmaz. Yani bu söylenenler hep başkaları içindir. Hiç birimiz asla ve asla böyle şeyleri kendimize yakıştırmayız(!)
**
İtibarını, içinde yaşadığın ortam belirler. Karakterini, inandığın doğrular…
İtibar; sandığın şeydir; Karakter; olduğun şey...
İtibar; fotoğrafındır; Karakter ise, yüzün.
İtibar; dışardan gelir;Karakter; içerden..
İtibar; yeni bir topluluğa girdiğinde sahip olduğundur; Karakter; giderken sende olan..
İtibarın bir anda olur; Karakterin ömür boyunca…
İtibarını bir saat içinde farkederler; Karakterin bir yılda açığa çıkmaz…
İtibar; mantar gibi büyür; Karakter; sonsuza kadar sürer…
İtibar; zengin veya fakir yapar; Karakterse; mutlu ya da mutsuz..
İtibarın; mezar taşına kazınanlardır; Karakterin; meleklerin Allah huzurunda senin için söyledikleri…