Eski Roma’nın ünlü generallerinden birinin eşi, dünya güzeli bir kadınmış...
Kültürü, neşesi, ev sahibeliği, zarafeti ve tarzıyla benzeri zor bulunur bir şahane kadın...
Boşanacakları haberi çıkmış, bütün Roma bu haberle çalkalanıyormuş. Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar generale: “Eşin Roma’nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını” diye başlamışlar, dakikalarca övdükten sonra, sözü şuraya getirmişler;
“Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?”
General bacağını uzatmış:
“Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana” demiş.
“Çok güzel!” demişler.
“Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya’nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için yapılmıştır. Bir benzerini Roma’nın hiçbir yerinde bulamazsınız...”
“Belli” demişler arkadaşları;
“Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim sualimizle ne alakası var...?”
Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:
“Ayağımı sıkıyor...”
Bir şeyin herkes tarafından kabul edilmesi ya da bir kimsenin herkes tarafından beğenilmesi mümkün olamayabiliyor. Hatta imkânsız gibi bir şey.
Dıştan ya da dış görünüş itibariyle çoğu kimsenin dikkatini çekip imrendiği, gıpta ettiği şeylerin aslında göründüğü gibi olmadığını bilemezler.
“Dışı beni yakar içi eli” diye bilinen söz de tam bu gibi şeyler için söylenmiştir.
Nice kimseler vardır, ilk anda cazip, kuvvetli, kabiliyetli, iş bitirici, hizmet ehli vb. gibi görünse de işe yarayacak zaman geldiğinde sanıldığı gibi olmadığı anlaşılır.
Birçok şey ya da kimse hakkında yaşanan hayal kırıklıklarının temelinde de bu gerçek yatar.
Bu yüzden “Kazın ayağı sonra belli olur” diye bir söz söylemiştir atalarımız.
“Yolunacak Kaz” sanılan şey bakarsınız tam tersi olur yolmaya başlar.
Ya da “saf ve temiz” bilinen şey iş icraata gelince aksi çıkar.
Bunlar hepsi birer tecrübe tabi.
Bütün herkese ve her şeye de şamil olacak değil elbette.
Ama sonuçta bir gerçek ve her zaman için bu ihtimal vardır.
Bir konu hakkında mümkün olduğunca dışarından bize yansıyan şekline ya da sadece birilerinin anlattıklarına bakıp hüküm vermememiz ve yargılamamız konusunda dikkatli olmamız gerekiyor.
Aceleci davranmamamız gerekiyor yani.
Çünkü bu konuda yaşanan pişmanlıkların telafisi zor olduğu gibi elde ettiğimiz sadece bir “keşke!” olabiliyor.
Tezgâhtaki albenisine kapılıp aldığımız birkaç kiloluk sebze ya da meyvenin telafisi mümkün. En azından atarsın çöpe, yenisini alırsın.
Bir giyecek veya bir eşya da öyledir. Meblağı bazen biraz yüksek olsa da “sağlık olsun” deyip unutabilirsin. Yenisini almanın yollarını bulabilirsin.
Ama söz konusu “insan” olunca, tercih konusu “adam” olunca iş değişebiliyor.
Çünkü çoğu zaman zararı sadece sana değil, senden başka birçok insana hatta tüm memlekete olabiliyor.
Öyle olunca da “pardon” diyene kadar çok şey kaybedilebiliyor.
Ayağımızı sıkmasına aldırmayıp, derisine, ustasına ve görünüşüne aldanıp aldığımız çizme bize hayatı zindan edebilir. Öyle olunca da ayaklarımızdan başlayan sızılar tüm bedenimizi kaplayabilir.
Boşuna dememişler,
“Akılsız başın cezasını masum ayaklar çeker” diye.