Çiftliğin üç boğası çiftçinin yeni bir boğa satın alacağı dedikodusu yayılınca bu durumu tartışmaya karar verirler.
Çiftliğin en eski boğası söz alır:
"Çocuklar hepiniz biliyorsunuz ben 5 yıldır buradayım. Şu an sahip olduğum 100 tane ineği de boynuzumun hakkıyla kazandım. O gelecek olan çapulcuya bir tanesini bile koklatmam!"
İkinci boğa söze girer:
"Tam da benim söyleyeceklerimi ifade ettin. Ben de 3 yıldır buradayım ve sizlerin de onayıyla 50 tane ineğim var. Yeni gelenle sonuna kadar savaşırım ama bir tane ineğimi dahi ona vermem!"
En gençleri olan üçüncü boğa atılır:
"Ben geleli henüz bir yıl oldu. Sizler kadar iri ve güçlü olmasam da 10 ineğin sorumluluğu bende ve hepsini bende tutmaya devam edeceğim!"
Konuşmalarını sürdürürlerken birdenbire 18 tekerlekli devasa bir TIR'ın çiftliğin kapısından girdiğini görürler.
TIR'ın kasası şiddetle sarsılırken bir düzine adam içinde bulunan canavarı dışarı çıkartmaya uğraşırlar.
Derken tonlarca ağırlığında,bastığı yeri titreten korkunç bir boğa ortaya çıkar!
Birinci boğa:
"Ahhhh... Düşündüm de belki bu gelen yeni arkadaşa üzülmesin diye bir kaç tane ineğimi ayırabilirim!"
İkinci boğa:
"Daha önce de söylediğim gibi 50 tane inek bana çok geliyor. 20-30 tanesini ona verebilirim belki!"
Üçüncü boğaya baktıklarında şaşkınlığa düşerler. Hayvan, alev gibi kırmızı ve sert bakan gözlerle, boynuzlarını öne çıkartmış bir ayağı ile hızlı hızlı toprağı eşelerken, solukları yerden toz kaldırmaktadır!
Birinci boğa atılır:
"Evlat sakin yapma. Eğer ona saldırırsan kesinlikle ölürsün. Bırak bir kaç ineğini alıversin."
Genç boğa cevap verir:
"İsterse tüm ineklerimi alsın. Ben sadece benim bir boğa olduğumdan emin olmasını istiyorum.”
*
Kimi zaman zoru görünce tırsarız. Kimi zaman da bunu menfaat adına yaparız.
Daha önce söylediğimiz veya daha önce takındığımız tavır “gördüğümüz lüzum” üzerine bir bakıyorsunuz tam aksi bir şekle bürünebiliyor.
Tuhaftır, çoğu zaman bunu ilkelilik adına yaparız. Oysa düpedüz menfaattir, çıkardır bize bu taklaları attıran.
Ne adına yaparsak yapalım, bir müddet sonra bu değişiklikler nedeniyle “ne olduğumuz” konusunda şüpheye düşüveriyor insanlar. Dolayısıyla da çevremizde güven ve yüreklilik sorunu yaşanıyor.
Öykümüzdeki birinci ve ikinci boğalar durumun aleyhlerine olabileceğini sezdikleri an, daha önceki meydan okuyan hallerinden bir eser kalmadığı gibi “uyumlu” bir tavra giriveriyorlar hemen.
Bir başka deyişle konjonktürün gereğini(!) yerine getiriyorlar.
Etrafımıza bir bakalım hele, bunlara benzeyen tipler görebilecek miyiz?
Acaip olan bir şey de, “konjonktür gereği” olan böyleleri, bir başkasında aynı şeyi gördüklerinde aslan kesilip ilke ve dik duruştan yana ahkam kesmeye başlıyorlar.
Öyküdeki üçüncü boğanın haline gelince. Garibim kimlik ve şahsiyet bunalımı yaşamamak adına dik duruşundan ve önceki tavrından taviz vermeyerek ve de “ilkeli hareket ederek” herşeyi göze almış. İneklerini kaybetse bile özgüvenini ve şahsiyetini muhafaza edecek kararlılığı gösteriyor.
Yaşı genç tabi. Yaşayacağı daha bir çok tecrübe ve olay olduğu gibi tanıyacağı daha bir çok “boğa” var.
Yaşadıkça ve başkalarını tanıdıkça aynı tavrını hâlâ sürdürür mü bilinmez tabi.
Bunu anlamanın kolay yollarından biri de çevremize bakmak olmalı, ne dersiniz?