Psikoloji bilimine göre iletişim doğrusal (tek yönlü) değil, dairesel bir süreçtir. Kişilerarası iletişimde verilen herhangi bir mesaj, bu mesajı alan kişi tarafından belli bir biçimde algılanır ve bu algı sonucunda ortaya olumlu ya da olumsuz bir tepki çıkar. Buna kişilerarası geribildirim denir.
Eğer bir iletişim durumu söz konusu ise, burada mesajı verenin davranışı, mesajı alanın davranışından bağımsız olamaz. Bütün iletişim durumlarında veren ve alan arasında bir etkileşim söz konusudur.
Bu tespitten hareketle kişilerarası iletişimde etkileme ve yönlendirmeden de söz edebiliriz.
Şöyle ki;
Mesajı veren kişi, mesajın nasıl algılanmasını istiyorsa, kıvrak zekâsını da kullanarak mesajı alanı yönlendirir ve istediği sonucu alır.
Özellikle de mesajı alanın hassasiyetine yönelik bir etkileme varsa sonuca ulaşmak daha da kolaylaşır.
Bu gerçeği bilenler insanları ve kamuoyunu etkileme ve yönlendirme konusunda bu metodu ustaca kullanırlar.
Mesela reklâm ve seçim sektöründe bu olayı daha net ve yoğun görebiliriz.
Satılması düşünülen eşyayı cazibeli hale getirip alıcının hassas noktalarına hitap ederek amaçlarına ulaşmayı hedeflerler.
Aynı şey herhangi bir seçim süreci için de geçerlidir.
Adaylar hedef kitlenin veya adaylıkta son söz söyleyeceklerin değerlerine, beklenti ve hassasiyetine hitap ederek “seçilmeyi” talep etmektedirler.
Özellikle medya yoluyla kamuoyu üzerinde oluşturulmak istenen doğru-yanlış, iyi-kötü veya ak-kara gibi algı yönetim ve yönlendirmeleri de böyledir.
Kaba bir tarifle buna göz boyama, cilalama, aldatma veya kandırma dense de bilimsel ifade ile buna süreç ve ya algı yönetimi derler.
Şimdi okuyacağınız fıkra konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Bir Rus Yahudisi(?) İsrail'e göç müsaadesi alır.
Gümrük çıkışında Ruslar bagajını kontrol ederken elbiseleri arasında Lenin’in büstünü bulurlar ve sorarlar:
“Bu nedir?”
Yahudi:
“Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi... Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getiren… Ben de bunu bereketli günlerin hatırası için yanıma aldım.”
“Tamam!” derler, Ruslar bırakır ve geçer.
Bu kez İsrail’e girişte Tel Aviv havaalanında gümrük memurları büstü görür ve sorar:
“Bu nedir?”
Yahudi:
“Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi... Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya'yı terk etmek zorunda kaldım! Yanıma aldım ki her gün bakıp lanet okuyayım!”
“Tamam!” derler, bırakırlar ve geçer...
Adam evine gider, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi sebebiyle akrabalarına davet verir. Yeğenlerden biri sorar:
“Bu kimdir?”
Yahudi cevap verir:
“Bu kimdir değil, bu nedir diye sorman gerekirdi... Bu on kilogram yirmi dört ayar altındır, hem de vergisiz, gümrüksüz, KDV’siz...”
Mesajı veren olarak tanımlayabileceğimiz Yahudi, mesajı alan Rus ve Yahudi Polislerini yönlendirirken onların hassasiyetini kullanarak amacına ulaşıyor.
Oysa olayın mesajı alanların algıladıkları gibi olmadığı sonradan ortaya çıkıyor. Ortada bir tane heykel var. İki de farklı algılama.
Ama gerçek ne Yahudi’nin polislere verdiği mesaj gibi ne de polislerin algıladığı gibi.
Bu fıkrayı okurken çoğunuz Yahudi’nin kıvrak zekâsını ve süreç yönetimini(!) takdir ettiniz. Gümrük polislerini de “aptal” olarak algıladınız.
Günlük hayatımız içerisinde birilerinin “süreç yönetimi” içerisinde olup olmadığımızı tam olarak bilemeyebiliriz. Veya kimlerin algı çalışmalarının etkisindeyiz, kimlerin yönlendirmeleri ile hareket ediyoruz, farkında olamayabiliriz.
Ama birazcık feraset ve birazcık basiretle “aptal” pozisyonuna düşmekten kurtulabiliriz.
(Gündeme binaen güncellemeli tekrar yazı)