Her ne kadar “Bilmek, düşünce ile deneyimin sonucudur” başlığı ile verilmiş ise de ben daha dikkat çekici olması için “Hardal Yedirme Taktiği” diyeceğim.
“Ben bilirim’cilere ithaf edilir” diyerek başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Öğrenme psikolojisinde en akıllı yol, söylenilmek istenileni, gene kendi hasmına söyletebilmek/yedirebilmektir... Ancak bunu yaparken de amaçlanan görüşü, hasmın kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir... Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasım neyi yediğinin farkına bile varmamalıdır...”
Çok iddialı ve ince mesajlar içeren bu satırlardan sonra da bir hikâye ekliyor.
Hikâyeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...
İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz...
Sıra İngiliz’e geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir…
Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin (?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur!
Tarihte ibret alınmadığı için tekerrür eden taktik, sadece ülkeler için geçerli değildir elbette.
Toplum mühendisleri tarafından bir ülkenin insanları üzerinde de uyguladığı bu “hardal yedirme” taktiği çoğu zaman amacına ulaşıyor ne yazık ki.
Kim bilir, belki de bizim gibi memleketler veya toplumlar için de aynı taktik uygulanmaktadır.
Her yönden gelişmesini tamamlama konusunda sıkıntısı olan ve “toplum” olabilmenin bilincinden uzak, feraset ve basiret yönünden zafiyeti olanlarca yönetilen, sevk ve idare edilenler için kaçınılmaz sonuçtur bu anafora kapılmak.
Oysa pek de zor değildir bu vartayı atlatmak.
Yeter ki bu durumlardan nemalanan ve hallerinden memnun olanları birazcık rahatsız edelim. Adlarının önünde yazılı (varsa eğer) sıfatların etkisine girmeden, salim bir akıl ve ciddi bir tavırla önlerine örülecek duvar tırsmaları için yetebilecektir.
Bize neyi ve nasıl yedirdiklerini anladığımız gün, birilerinin paçaları tutuşmaya başlayacaktır.
Siz isterseniz az önce hikâyeyi bir kez daha okuyun.