12 yaşında ama 60 santim boyundaki çocuk ilgi çeken biri olmuştu çevresinde. Devletin yetkilisi, incelemesi sırasında bunu fark edince, çocuğu makamına çağırdı.
Çocuğu koltuklarından kavradılar; hoooop devlet yetkilisinin makamına getirip karşısına oturttular.
Tanışma faslından ve ilgi oluşturan meseleden sonra Devlet Yetkilisi sordu:
“Büyüyünce ne olacaksın?”
Çocuk cevap verdi:
“İnşallah büyük adam olacağım, Efendim!”
Devlet Yetkilisi latife yaptı:
“Seni görenler, ‘cüce büyük adam’ demezler mi?”
Çocuk, başını iki yana sallarken;
“Demezleeer!..” diyerek cevap verdi. “Cüce kalmış büyük adamlardan millete gına geldi Efendim. Bana, deseler ‘büyük adam olmuş cüce’ derler!”
*
Bir memleketin ufkunu genişleten, önünü açanlar bu konuda etkin ve ergin insanlardır. Bu insanların yapacağı güzel ve faydalı çalışmaların da teminatı o memleketin ahalisidir.
Eğer o memlekette ufuk sahibi etkili ve yetkili kişiler varsa; o memleket için büyük bir kazanımdır.
O memleketin ahalisine düşen de böylesi adamları muhafaza ve müdafaa etmenin yollarını bulmaktır.
Zira çalışan ve hizmet edenlerin karşısında sürekli birileri çıkar. Birileri köstek olmaya ve yıpratmaya çalışır. Çalışan ve üreten birileri bir başkalarının çalışmadıklarını ve üretmediklerini ortaya çıkarır.
Bu da onları rahatsız eder. Rahatsızlıklarını da karşı tarafı karalayarak ve küçümseyerek dile getirirler.
Bir adam düşünün. Yıllarca herhangi bir makamı işgal ediyor ve ortaya farklı şeyler koyamıyorsa onu sorgulamak gerekir.
Dünü ile bugününden farkı olmuyorsa ve sadece rutin işleri yaparak “bir şeyler yaptım” havasına giriyorsa, o memlekette bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesidir.
Üstelik böylesi kişilere de taviz verilip ikbali konusunda prim yaptırılıyorsa, yanlış üzerine yanlışlar ekleniyor anlamına gelir.
Fıkra örneğinde olduğu gibi “cücelik” boyda değil icraatlarda ise o memlekette güneş batıyor demektir.
Çünkü “Bir ülkede küçük insanların gölgesi büyüyorsa orada güneş batıyor demektir.”
“Ne yaptığına” değil de “kim olduğuna” bakarak ölçümüzü ayarlarsak, bu iş ayar tutmaz.
Çoğu zaman çalışan ve üretenlerin sesi pek çıkmaz. Veya sesini duyurma noktasında yalnız kalırlar.
Eh biz de sesini gür çıkarana itibar ettiğimiz ve onun tesirinde kaldığımız için adam harcama makinemiz çalışmaya başlar.
İnanmazsanız çevrenize ve geçmişinize azıcık bir bakın. Bugüne kadar kaç kişi harcandı, kaç kişi küsüp kaçtı?
Bir etkili veya yetkili kimse hemşerimiz olmayabilir. Partilimiz, derneklimiz, mahallelimiz de olmayabilir.
Adam gibi adamsa, hakkı ve hukuku gözetip bir şeyler üretmenin çabasında ise o toplum bunlara sahip çıkmalı ve sudan bahanelerle harcama yoluna gitmemeli.
Sevmediğimiz birisinin arkadaşı olabilirler. Tuttuğumuz takımı da tutmayabilirler. Hatta bize yüz vermeyebilir ve taleplerimizi de karşılamayabilirler.
Böyle olsalar bile “gölgesi kendisinden büyük olanlardan” daha evla değiller midir?
Cüceliği boyunda değil de icraatlarında olan kişilere göre daha makbul değiller midir?
“Evet” demeden önce biraz düşünelim.
Bugüne kadar eleştirdiğimiz, hatta yıpratıp küstürdüğümüz insanlar oldu mu veya buna katkı sunduk mu, onun cevabını bulalım.
Aslında böylesi yazıları defalarca yazdım. Başka arkadaşların da defalarca yazdığına eminim.
Memleket anlamında ve kendi çapında da olsa bir iç sorgulama, hesaplaşma ve farkındalık olabilecek bu satırlar kimse tarafından dikkate alınıyor mu bilmiyorum.
Belki alınıyordur. Belki biz yanılıyoruzdur. Belki bizim baktığımız pencereden böyle görünüyordur.
Eğer öyle ise ne âlâ, sorun yok demektir.
Eğer öyle değilse bunu da hemen anlamak çok zor olsa gerek.
Eğer az yıllar sonra da böyle şeyler yazılıyorsa bilin ki o memlekette bir arpa boyu yol kat edilmiyor demektir.
Dolayısıyla da “yaşasın cüceliği icraatlarında olanlar!” ve “yaşasın gölgeleri büyüyen küçük insanlar!” demek kalıyor bizlere…