Size eğitimin önemi hakkında neler söylersiniz deseler, eminim söyleyecek sözünüz olacaktır.
Hatta sözlerinizi atasözü ve deyimlerle de süsler ayet ve hadislerle kuvvetlendirirsiniz.
Eğitimin insana sağladığı faydalardan tutun da, onda yaptığı değişikliklere ve onun için ne kadar gerekli olduğuna kadar birçok yönden cümleler kurarsınız.
Bu bağlamda ne söyleseniz söyleyin ve nasıl söylerseniz söyleyin mutlaka doğrudur, doğruluk payı vardır.
İsterseniz yeri gelmişken ben de önceki gün bir yerde okuduğum eğitim ile ilgili bir sözü paylaşayım.
Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güzel silah, eğitimdir. (N.Mandela)
Eğitimin sadece okul hayatı ile sınırlı bir süreç olmadığı, bilakis beşikten mezara kadar bir etkilenme ve etkileme süreci olduğunu söyler uzmanlar.
Hal böyle olunca da hiç kimse kendisini bu sürecin dışında tutamaz.
Tutmamalı da. Ya eğitilmiştir ya da eğitmiştir. Ya etkilemiştir ya da etkilenmiştir.
Ya değiştirmiştir ya da değişmiştir.
Eh, söz konusu olan eğitim olunca, etkileşim ve değişimler elbette olumlu anlamda olmuştur. Yani eğitime yüklediğimiz anlam evvela olumlu olmasıdır.
Buraya kadar söylediklerimizi kısaca özetleyecek olursak;
Eğitim herkes için çok önemli ve faydalıdır, bu bir.
İki, hiç kimse eğitimin dışında kalmamıştır.
Üç, eğitim hep olumlu anlamda kullanılmıştır.
Bu üç önermeye baktığımızda her şeyin ve herkesin hep olumlu olması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor.
Teorik olarak bakıldığında, yani kâğıt üzerinde her şey çok güzel görünüyor.
Ya pratikte?
Aynı şeyi söylememek mümkün mü?
Bu kadar olumlu ve faydalı bir sürecin içinde bir şekilde yer almış bizler, acaba bunun ne kadarını günlük hayatımıza yansıtabiliyoruz?
Bu sorunun cevabını herkes kendisine versin.
Sorunun cevabını ararken eminim ilkönce suçlayacak birilerini aradık değil mi?
Yani kendimizi olumsuzluklardan beri tuttuk, kendimizi bu işin dışında gördük yani.
Hani şu film izlerken veya roman okurken kendimizi hep kahramanın yerine koymamız gibi bir şey oldu yani
Suçlamaya siyasilerden başladık, bürokratlara, iş adamlarına.. Kalburüstü kişilere yöneldik ilkönce. Sonra da sevmediğimiz, istemediğimiz kişiler geldi gözümüzün önüne…
Oysa onlar gibi bizler de bu havayı teneffüs ettik.
Seçilen kadar seçen de, atanan kadar atayan da ve korunan kadar koruyan da sorumludur.
Hiç kimse kusura bakmasın.
Bu memlekette ciddi sıkıntılar varsa ve bunlar bir türlü aşılamıyorsa, bunda herkesin önemli payı vardır. Herkes kilosu, hacmi, çapı, kapasitesi oranında sorumludur.
Ha, çapına ve kapasitesine uygun yerde olmayıp da hasbelkader(!) buranın da üstünde olan kişiler, hak etmediği, hakkı olmadığı halde bir yeri, bir makamı işgal edenler bence daha fazla sorumludur.
Diploması ve kıdemi ne olursa olsun, işgal ettiği yerin hakkını vermede sorun yaşıyor ve bunda ısrar ediyorlarsa daha fazla sorumludurlar.
Zira memleketimizde yaşanan bunca şeyler bu işlerin sadece diploma ve kıdemle olmadığını/olmayacağını göstermiştir.
Adamın geninde yoksa, çapında eksiklik, kapasitesinde sıkıntı varsa, ne kadar eğitim verirsen ver boşa tüketilen emek olur.
Bu memleketin çiftçiye ve çobana da ihtiyacı var. Gerçi bunlar da ayrı bir deneyim ve uzmanlık ister ama…
Neyse.
Sözümüzü muhterem atalarımızın kimler için söylendiğini bilmediğim özlü bir sözü ile noktalayalım isterseniz.
“İlim irfan cehaleti örter, eşeklik baki kalır.”