Meşhur piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde küçük bir kızın hatıra defterini imzalamakta tereddüt ediyormuş. Ellerinin çok yorulduğunu ileri sürerek, küçük kızı başından savmaya çalışmış.
Kız tereddüt etmeden şöyle demiş:
"Ellerinizin ne kadar yorgun olduğunu biliyorum. Ama inanın benim ellerimde sizinkiler kadar yorgun."
Arthur Rubinstein anlayamamış. Nedenini sormuş küçük kıza.
"Alkışlamaktan" demiş küçük kız.
*
Kendisi ünlü bir piyanist olduğu için ve de ünlü olmak gözünü kararttığı için küçücük bir kızın yüreğindeki sevgiyi ve kendisine verdiği değeri görememiş.
Göremediği için de masum bir imza talebini uydurma bahane ile geri çevirmiş.
Kısa öykünün devamı yok. Dolayısıyla da küçük kızın verdiği muhteşem cevap piyanistte ne tesir bırakmış bilmiyoruz.
Küçük kız verdiği muhteşem cevabın suratlarda bıraktığı izlere aldırmadan ve de imza talebinden vazgeçerek, ukala piyaniste omuz silkip arkasını dönerek gitti mi?
Yoksa verdiği cevabın muhteşemliğini fark etmeden küçücük elleri ile defterini uzatmaya devam mı etti?
Sonra da piyanistin ezilip büzülerek, biraz da elleri titreyerek mahcubiyetinden küçük kızın yüzüne bakamadan defteri imzaladı mı?
Bunlar değil de, piyanist küçük kızın ağzından çıkan cevabı dahi duymadan, etrafını saran insanların kendisine yöneltilen övgüleri arasında yoluna devam mı etti?
Bilmiyoruz tabi.
Bu şekilde biten öyküler, devamını bizim hayal gücümüze ve bakış açımıza bıraktığı için ayrı bir tadı vardır bence.
Biz de hayal gücümüzü kullanarak birkaç ihtimalli seçenekle öyküyü bitirdik.
Gelelim öyküden alacağımız hisseye.
Karşımızdakinin kim olduğuna bakmadan eğer bize değer veriyorsa ona değer vermekten asla korkmayalım.
Hem de statüsü, sınıfı, konumu ve maddiyatı ne olursa olsun.
Verilen değeri “değerli” kılan da budur zaten.
“Değer verilme”ye muhatap olmanın çeşitli nedenleri olabilir.
Karakterinizden dolayı olabilir. Haysiyetinizden, duruşunuzdan, konuşmanızdan veya katkılarınızdan dolayı olabilir.
Hatta gerçekleştirdiğiniz projelerden ve yaptığınız hizmetlerden ötürü de olabilir.
Belirli bir nedeni de olmayabilir. Ama birileri size değer veriyorsa, sakın onu küçümsemeyin.
Hele de sizi ellerini acıtacak şekilde alkışlıyorsa/alkışlamışsa. Tabi burada “alkış”ı sembol olarak kullanıyoruz. Zira beğenme ve takdir etmenin alkışlamaktan başka çok çeşitli şekilleri olabilir.
Konuya bir de başka yönden bakalım.
Sizin değer verdikleriniz size değer vermiyorsa onlardan uzak durun.
Verdiğiniz değer karşılık bulmadığı gibi su-i istimal edilme riski ile de karşı karşıyasınız demektir.
Dahası o kişilerin hatalarını göremez, yanlışlarını fark edemezsiniz. Hatta yanlışlarını hoş görme gibi yanılgıya da düşebilirsiniz.
Onlara duyduğunuz hayranlık veya takdir duygunuz perspektifinizi daraltmış olabilir.
Özellikle de onlar bunu fark etmişse daha risklidir demektir. Yani kaba bir deyimle kullanılmaya müsaitsiniz demektir.
Ama bu “takdir etme, değer verme ve kıymet bilme” gibi asil duygularınızı asla köreltmemeli.
Sadece dikkatli olmakta fayda var demek istiyorum.
Yoksa 3 kuruşluk birisine 5 kuruşluk değer verirseniz; aradaki fark olan 2 kuruşa sizi satabilir…