Dünya hayatı bir yolculuktur aslında.
Doğumla başlayıp mezara kadar süren bu yolculuğa, ezelden ebede bir yol alış da denir.
Herkesin temposu farklıdır bu yürüyüşte. Tabi yol arkadaşları da.
Kimi normal adım, kimi koşar adım, kimi de uygun adım yol alır. Bir kısmı sürünerek yol aldığını iddia eder, bir kısmı da uçarak gider. Kimi düşe kalka, kimi de ite kaka gider.
Gider ama. Yolculuk devam eder yani.
Kimi insan durduğunu sansa da, o farkında olmadan gider. Zaman durmaz gider çünkü.
Bu yolculuk esnasında kendi ayaklarımızla yürüsek de beraberimizde bir takım insanlarla yürürüz.
Kimi ile yolun sonuna kadar sürer yolculuk. Kimileri ile de belli bir mesafeye kadardır.
İşte bu yolculuktur hayatımızın özeti.
Ve bu yolculukta tempomuzdan ziyade yol arkadaşlarımızdır bizi etkileyen ve şekillendiren.
İsimleri “Anne, baba, kardeş, eş, arkadaş, dost, düşman…” diye değişse de hepsinin ortak adı “Yol arkadaşı”dır aslında.
Kiminin yol arkadaşlığı tabii seyrinde devam eder veya biter.
Genelde “ölüm” bu seyre karar verir.
Daha sonra da hayatın tabiatı gereği ilişki süresi belirler.
İş arkadaşlığıdır, çocukluk arkadaşlığıdır, okul veya asker arkadaşlığıdır. Buna dava arkadaşlığı ve menfaat arkadaşlığı da eklenebilir.
İş bitince, çocukluk, okul, askerlik veya dava bitince arkadaşlık da biter genelde.
Arkadaşlığımız bitse de yolculuğumuz devam eder kendi ayaklarımızla yürüdüğümüz ve başka başka arkadaşlar gelir, gider…
Dolayısıyla da birlikte yol aldığımız insanların refakat etme gerekçesine ve süresine göre eşlik etmeleri değişir.
Onlar gidebilecekleri yere kadar bize eşlik ederler.
Kimi zaman “terk edildim, aldatıldım, satıldım, vefasızlık gördüm…” gibi yakınmalarımızla birilerini suçlasak da, aslında onların yolculukları bitmiştir, gidecekleri yere kadar gelmişlerdir yani.
Bir bakıma Mark Twain’in "Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.." sözündeki gerçekle yüzleşiriz.
Sonuçta yalnız başladığımız yolculuğu yine yalnız olarak bitiririz.
Hangi tempoda iken ve kimlerle beraberken bittiğini/biteceğini bilemesek de bitiveriyor birden.
Hep bizleri terk eden, bizi yalnız bırakan, bizi aldatıp satan veya vefasızlık edenlerden bahsederiz de, nedense bizim kimleri terk ettiğimizi, kimleri yalnız bırakıp, kimlere vefasızlık ettiğimizi düşünmeyiz.
İnsanoğlu bir garip varlık işte.
Sanki her şey ve herkes sadece kendisi için varmış sanır.
Merkeze kendisini koyar yani. Kendisi merkezde, kendi dışındakiler etrafında yer alır vehmindedir sanki.
Kendisi kimin veya kimlerin etrafında yer alır, kendisi kime, nereye kadar yol arkadaşlığı yapar/yapmıştır pek akletmez.
Oysa yolculuk bu.
Sana yol arkadaşı olanlar olduğu gibi, sen de birilerine yol arkadaşısın.
Senin de arkadaşlığın gideceğin yere kadardır.
Ötesine ne nefesin yeter ne de gücün.
Ne diyelim, hayırlı yolculuklar…