Bir sayfa daha kopar takvimlerden, ellerini yeryüzüne açan bir annenin feryadıdır yükselen, üstleri kara, düşleri kara, gelecekleri kara… Talihsiz bir zamanda dünyaya gelen için son trendir zaman, son bilet alınmıştır artık. Bir daha şafağı görüp görmeme kaygısı kalmamıştır Yolcu, bir çocuğun kocaman gözlerinde bırakmıştır kırmızı pabuçları ve ayasında sakladığı bir parça kuru ekmeği. Elleri , ayakları düşleriyle birbirine karışmış insanlar, aymazların, aç yırtıcıların dünyasında doğma bahtsızlığını yaşadılar. Bir kuş kadar değeri yoktu yitirilenlerin, bir kuş kadar değerleri olmadı da onların gözünde. Milyarları da verseniz bir anneyi mutlu edebilir misiniz.? Hangi yeni yıl o annenin acısını unutturabilir ? Parayla onursuzluk satın alınabilir ancak.
Kazalar , hatalar değil bilinerek yapılanlar bir yumruk gibi dizilir boğazına bir gün, yutkunmaya çalışırsın, boşunadır tüm çabaların. Birileri kalkıp her şeyin neticelenmediğini söylese de her yanında yalanın aktığı apaçık.. Zaman örtülü bir ödenektir, nereye, nasıl aktığı bilinmeyen. Gerçekte ise bilinir, tüm kötülüklerin adresi, karatılmaya çalışılırsa da.. Nefreti bileyen insanlar kendi kuyularını kazarlar, gün gelir onların da adları anılır kara listede, hem de insanlık tarihi önünde lanetlercesine. ‘Yaşamı bazılarına dar etme anlayışı’ ancak zavallı ve akıldan yoksun olanların işi olabilir.
Zaman ‘’ Tersanelerde ölmek istemiyoruz.’’ diyen bir işçinin yavan azığıdır. Kıyamet kopacak kaygısıyla kendilerini garantiye alan , diğerlerinin ne hali varsa görsün ,
anlayışıyla yola çıkan insanların zamana bakış açılarıyla bir tersane işçinin bakış açısı aynı mı? Maya, hayatı sevenlere küçük bir şaka yapmış; kıyamet çayını, kahvesini çok sattırmış. Ticarette etik ( ! ) arayanlara duyurulur.
İş kazaları her geçen gün artıyor, işçi ölümleri sıradanlaştı. En kötüsü de insanların bu sıradanlığa alışmasıdır. Yeni bir yıl, yaşamını kaybeden bir işçinin ailesi için neyi ifade eder? Umutları mı , özlemleri mi …? Onların dünyasında bütün bunların cevabı koca bir hiç’tir. Bir iki saat program yapıp milyarlarca para kazanan bir insan, asgari ücretle açlık sınırında yaşam savaşı veren bir insanı anlayabilme durumu,duygusu olabilir mi?
Dünyada her gün binlerce insan merdiven altlarında taşlanan kotları biz kot severlerin hizmetine sunuyor. Küçük odalarda veya atölyelerde, sağlıksız iş koşullarında çalışan ve kot taşlama hastalığına ( silikozis) yakalanan gencecik işçilerin hayatı bizim giyim zevkimizden önemsiz olmalı ki büyük bir beğeni ve gururla onları giyiyoruz. Bunu üreten işçiler ölümle kalım arasında ince bir savaş veriyor ve çoğunlukla bu savaşı kaybediyor. Sayısı bilinmeyen yüzlerce hasta işçi var, bunların çoğu ölüm sırasını bekliyor.
* * *
Geçenlerde bir söyleşide bir kadın yazar Batı zihniyetini değerlendirirken çarpıcı bir örnek verdi. Özellikle emperyal güçlerin , savaş sermayedarlarının Doğu’ya odaklanma amaçlarını, ( Batı’nın özellikle güçsüz toplumlar ve dönüştürmeyi düşündükleri ülkeler üzerideki egemenliğini kendi penceresinden insana dokunan bir üslupla anlattı..) dişlerini göstererek zoraki gülümsemeyle anlatmaları insanı düşündürüyor, diye belitti. Orta Doğu’da meydana gelen savaşlarda binlerce kadını eşsiz, binlerce çocuğu babasız bırakıyor. Sonra da ikiyüzlülüğünü saklayıp şirin görünüyor. Onları mutlu etmek adına ‘’ Dünya Dullar Günü’nü çıkarıyor. Ürettikleriyle tüketim toplumuna katkıda bulunuyor ve bir kez daha insanları enayi yerine koyuyor.
Hala umudunuz kalmışsa yeni yılınız kutlu olsun.