Aslı’ya, Hatice’ye
Yarınlarımız yok, demek çok mu ürkütücü bir cümle? Serçe yüreklerin coşkusu yerini kedere bırakınca sanırım biraz fazla karamsar oluyor insan. Birileri avuçlarında yıldız biriktirip diğerleri güzellik uykusunun tadını çıkarıyorsa çöle düşen bir damla yağmurun mucizesinden bahsedilemez.
Eski defterlerimi karıştırdım, notlarıma göz attım; beni o yazdıklarıma iten en büyük neden, yazdıklarımdan hayatı yeniden keşfederim düşüncesiydi. Yanıldım, çünkü yine ölümlerden, savaşlardan, çocuklardan, kadınlardan, fikir özgürlüğünden bahsetmişim. Yani anlayacağınız aynı sorunlar etrafında dönüp dolaşmışız. Hayatı keşfetmeyi de başka bahara bıraktım şimdilik.
İyimserliğimi gittikçe yitiyorum, fikir yoksulluğunun hat safhada olduğu sancılı bir dönemin iyice gerilmiş havasını solumakta zorlanıyorum. Nice zamandır oturup didikliyorum hayatı.. Olur ya, aklı başında biri çıkar da işi gücü yazmak olanlara ‘Gerçek hikayeleri’ yazın diye serzenişte bulunmalarını bekledim.
Bekledim ve yanıldım.
Hayalimde bir sürü senaryo yazdım, plansız ve dağınık hatta biraz çılgın. Şundan emin olun ki, hiçbirinde koca koca adamlar, eğitim görmüş kelli felli ilim irfan sahibi kimsecikler yok. Yarattığım kahramanların hiçbiri merhametsiz değil, parayla lütuf satmıyorlar. ‘Benden olsun da çamurdan olsun’ diye bir ilkeleri yok. Dahası böyle bir kaygıları da yok.
İnsanlığa hizmet edenleri bir düşünün: Bir sanatçı, bilim adamı veya düşünür… Koca koca ordular değildir onları var eden. Onların büyüklüğü öldürdükleri insan sayısıyla, duyarsızlıklarıyla ölçülmedi. Onlar ne din tüccarlığı yaptılar ne de vicdanlarını parayla sattılar, etiket peşinde koşmadılar. İnsanlığın yapraklarını çevirdiğimizde tek uğraş alanlarının düşünme’yi öğretmek olduğunu görürüz. Hayatta düşünmeyi öğretebilmek her insanın harcı değildir. Her biri kendi çapında sevgiyi işlemiş, kalplere dokunmuş ve vicdanları yaralamamış. Tolstoy ‘’ Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.’’ demiş.
Peki her cümlesinde insanı ötekileştiren, küçük gören, kendi düşünceleri dışındaki düşünceleri yok sayan zihniyetlere ne demeli?
Onların büyüklüğünü( ! ) biz ne ile ölçeceğiz?
Davaları kıyamete kalmasın, onları da büyük insanlık divanına havale edelim.
Her mevsim biraz şaşırtır ama geleneği bozmaz, diğer mevsime bir iz bırakır. Kelimeler de bu mevsimlere göre şekillenir. Geri dönüş değildir söylenenler, geriye dönüştür. Her hata, her görmezden gelme insanın canını yakar. Hatalar o kadar çoğaldı ki ‘’Çok söyleme arsız edersin.’’ misali can da arsızlaştı sonunda. Etnisite kokan kelimeler tüm çıplaklığıyla işletiyor mevsimleri. Halden anlayan için bu bir zavallılıktan başka bir şey değildir. Düzmece sözlerin, söylemlerin bir gün maskesi düşecektir.
Dikkat edin tartışma programlarında kim yalakalık yapmaya başlamışsa aradan çok zaman geçmeden hemen onu ödüllendirip ‘’koltuk’’ hediye ediyorlar.
Tuhaf ama belli mevkilere gelince , az da olsa, gönüllerinde taşıdıkları iyimserliklerini kaybediyorlar. Kendini taşımayı bilen mevki sahipleri , kişiler hakkında konuşurken düşünceyi öne çıkarır, olayları kişiselleştirmez, hep üst perdeden bağırmayı adet edinmez.
Üzüldüğüm ikinci nokta ise bağırıp çağırmanın toplumda ciddi bir karşılık bulmasıdır. Gerek yok her sözü laf ile beyana,bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana .der Mevlana.
Düşünülüp üretilen bu söz sanırım en güzel mesajı veriyor laftan anlayana.