İnsanlar, insanlık tarihine bir iyilik yapıp, yaptıklarını aynada görme cesareti bulsalardı bir ‘ keşke’ daha eklenmezdi hayatımıza. Minik bedenlere silah doğrultmak, işkence etmek yerine onların masum yüzünde hayat bulma sevdasına kapılırlardı. Öldürmenin, kin gütmenin, yok etmenin insanın zavallı vicdanına su serpmeyeceğini anlarlardı.
Düşünün ki tüm çocuklar aynı sevecenlikle karışıyor hayatımıza, yalansız ve günahsız doğuyorlar. Bizden öğreniyorlar ikiyüzlülüğü, yalanı ve günahı . Bazıları bizden öğrendikleriyle insanlığa kötü ders verecek kadar ileri gidebiliyor, iktidar yani egemen olma hırsı bazılarını çabuk büyütüyor ne yazık ki..
Vatanıma yararlı ama insanlığa zararlı bir şey bilseydim bir cinayet gözüyle bakardım ona, diyor Montesquieu. Herkes böyle düşünmüş olsaydı bugün, çeşitli haklardan mahrum bırakılmış, ya da yaşamını yitirmiş - veya katledilmiş- çocuklardan bahsetme gereği duymazdık. Bu dünyada özellikle hırsın mücadelesini veren ve kendini tatmin etmek için her yola baş vuran insanların bu söze uygun davranmadığını görünce üzüntüm kat be kat artıyor.
Bu söz tam da 20 Kasım yani Dünya Çocuk Hakları Günü için biçilmiş kaftan sanki, bilgenin ön görüsüyle sunulmuş insanlığa. İnsanlığa zararlı tabiri, güç gösterisi, hırs ve tatminsizlikle eş değerdir bence. İşte bu iktidar kavgası, bir çocuğun yaşam hakkını elinden alacak kadar pervasızlaşabiliyor, çirkinleşebiliyor. Çoğu zaman onların eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklardaki aksamalar, hukuksuzluklar insanın zoruna giderken onların yaşam hakkına kastetmek kabullenilebilir bir davranış değildir, bunun açıklaması olamaz da. Çocuk ya bir savaş ortasında, ya açlığın kol gezdiği bir bölgede, ya oyuncak sandığı bir mermiyle oynarken hayatını kaybediyor.
Bu gök yüzünün maviliği altında tüm çocuklar aynı saflıkta insanlığa gülümserlerken, aynı güneşe ‘günaydın’ derken, maalesef ekonomik yetersizlikler, savaş rantı ve hatta doğduğu coğrafya bile bazı çocukları diğerlerinden ya da yaşıtlarından talihsiz kılabiliyor. Bazıları da dünyaya egemen olma sevdasına yakalanıyor, sevgisizlik ve adam yerine konulmama duygusu onları insanlığın başına bela yapabiliyor. Ki tarihte bunun örneklerine rastlamak mümkün, yani bir zamanların masumu şartlar değişince katil olabiliyor.
Neden mi?
Bir gün çocuklar bir kapıyı çalar bir şeker için, çünkü o an ki mutluluğun adı şekerdir, sonra gazeteler, televizyonlar aracılığıyla akıbeti sorgulanır, ve bir de öğrenirsiniz ki caninin biri tarafından kaçırılıp öldürülmüşler.
Deprem olur Yunus ya da Yunusların endişeli ve aman dileyen bakışları içinizi yakar, bir iyi dilek ve dualarınızdan başka verecek bir şeyiniz yoktur o an, her dakika umuda dair beklentiniz olur ve acı haberler bir anlık umudunuzu kara kışa çevirir. Sadece bizler değil, Yunusların, Ceylanların ve daha nicelerinin bakışları o katilleri iyi tanır.
Savaş olur, her savaşta adı sanı ne olursa olsun, hedef haline getirilir çocuklar. Savaşların nedeni olmadıkları halde neden savaş sonuçlarından en çok onlar etkilenir?
Nedeni çok basit, çünkü güç sahibinin savaşta kendini tatmin edici bir sonuç alması gerekiyor; ne kadar ölüm, zulüm, tahribat varsa zalim o kadar başarılıdır. Savaş patronlarının gözüne ancak bu şekilde girebilir, yani bir akbaba gibidir, tüm gayreti hedef gözettiği leşi elde etmektir. Amacına ulaşıncaya kadar savaşır, çünkü o zavallıları mutlu edecek başka bir şey yoktur.
Dünyanın neresinde olursa olsun tüm çocukların aynı şartlarda yaşamaya, mutlu olmaya, aynı geleceği paylaşma hakları vardır. Onlara eşit yaşam koşulları sağlayamıyoruz, hiç olmasa onların temel hakları olan yaşam hakkını ellerinden almayalım.