Artık muhabbetin seyri belirlendi. Kimin hizmeti, kimin çalınmış projesi, kimin şifresi konulur önümüze ve bizden her duruma iyi niyet gösterisinde bulunmamız, gerekirse alkışlamamız istenir. Ötekileştirme politikaları üzerinden nemalanan ve bu yönlü geliştirilen politikaların insanlardaki aidiyet ve güven duygusunu ne şekilde zedelediğini anlatmaya gerek yok sanırım. Bizden biriyse hırsızlık bile yapmışsa ‘’Eyvallah’’ile başlayan masallara hazırlıklıyız, daha doğrusu alışkınız. Bizden biri değilse ‘’ Vallahi de billahi de dünyayı başına dar ederiz.’’ nidalarının da sahibi bizleriz.
Bundan iyi komedi olur mu? Artık sokak ortasında bıçaklansan bile Allah’ın bir kulu durup bakmıyor sana; imdadına, hem kulaklarını hem de gönlünü kapatmış oluyor ne yazık ki. Bütün bunlar bizden olmama anlayışının hastalıklı ürünü değil de nedir?
Gelelim asıl meseleye yani liste meselesine. Listeler açıklandı biliyorsunuz. Her zamanki gibi parti başkanlarının iki dudağı arasında çıkan isimler yazılıverdi kağıtlara. Yine eski bir şarkı, yani hepinizin bildiği bir şarkı dillendirildi demokrasiye ilişkin . Parti içi demokrasiden dem vurdular liderler. Bilinmedik bir yerde, zamanda, onları tanımayan insanlar olsak yutturacaklar bize her şeyi diyeceğim. Han da eski hamam da, birilerinin bize bu konuda ders vermelerine gerek yok sanırım.
Bu arada bazı yazarların gözü aydın olsun .Kaç yıldır katıldıkları her programda bazı parti ya da partileri savunmak için azami çaba harcadılar. Yalakalığın her türlüsünü yapıp, bu yönde kendilerine yapılan eleştirileri bile görmezden geldiler. Bazı parti ya da partilerle ilgili sorulan her sorunun ve sorunun muhatabı olarak kendilerini bellediler. Gerçek anlamda o siyasi partinin mensupları bile söz düellolarına girip başkalarıyla yüz göz olmadılar. İşin ilginç tarafı bütün bunları gazeteci- yazar- aydın kimliğiyle yaptıklarını belirtmeleri. Bununla ilgili düşüncelerimi ve yaklaşımları daha önce de belirttiğim için aynı şeyleri ikinci defa tekrar etmek istemiyorum. Kendini belli tanımların içine yerleştiren insanlara bu tutum ve davranışları yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum sadece. Ama şunu da belirteyim ki bazılarının savunmaları boşa çıkmadı, kendilerine yer kapabildiler. Bazılarına ise yazık oldu, enerjileri boşa gitti, bilseydim ben de bir parti kurardım, emekleri boşa gitmezdi bari. Acaba onlar bundan sonra kimin avukatlığına savunacaklar doğrusu merak ediyorum. Takipçileri olacağız artık, çünkü başka işimiz yok.
Tuhaflıklar bununla da bitmiyor, çeşitli olumsuzluklar yaşanıyor ve her duruma bir kılıf uydurulabiliyor. Sanki başka bir dünyada yaşanıyor da her şey, biz abartıyoruz. Kötü söz sahibinindir ya da söz dönüp dolaşıp sahibini bulur derler ; bizde ise tam tersi olur, kötü söz dönüp dolaşır talih kuşu olarak başkalarının başına konar. O zaman kral da sizsiniz, padişah da ; hele bir de karşılarında laf ebeliğine soyunun, kem küm edin dünya başınıza nasıl yıkılırmış görürsünüz, sonunuz heykelin akıbetiyle benzerlik gösterir.
Seçimler bir yandan inanılmaz güzel vaatlerle giriyor hayatımıza, diğer yandan insanı merkeze alan tüm okumaları, çabaları silip süpürüyor. Hakikatte çirkin olanın çehresi değiştiriliyor, makyaj yapılıyor ve farklı bir durummuş gibi sergileniyor. İzleyenlerde çıt yok, salondaki sessizlik itaat kültürüne hizmet etmekle kendini mükellef sayıyor ve bunu gurur duyma aracı olarak görüyor.