Bazen her şey, herkes hakkında konuşmak istersin de nutkun tutulur. Kaç cümleyle kime hitap edeceğini bilmezsin, tasarladıkların da kendiliğinden gider. Gerçek hayatta zavallı insanlar her durum karşısında din ve ırk söylemlerini güçlü tutmaya çalışırlar; çünkü onların varlık nedeni odur ve ondan beslenirler. Varlık nedenleri ortadan kalktığında ise onlar hiç yaşamamış gibi olurlar.
Evrensel değerleri ölçüt almamışsan, bu değerlerin etrafında şekillenmemişsen kısasa kısas mantığına bürünürsün ve gittikçe küçülürsün, gülünç duruma düşersin, büyük küçük herkesin midesini bulandırırsın. Vicdan ise evrenselliğe giden tüm yolların adıdır. Dünyanın neresinde bir felaket yaşanmışsa, hak ihlali olmuşsa o acıları ve haksızlıkları paylaşabilmişsen, pencerenden onların acılarına ortak olmuşsan ve empati kurabilmişsen vicdanın en güzel tanımını yapmış olursun.
Yaşama ve yaşadıklarımıza karşı çok acımasız olabiliyoruz ya da yaşadıklarımız bize ‘’ acımasızlığı’’ öğretebiliyor. Yaşanan her felakette, felaketin nedenleri üzerinde her dönem acayip yorumlar yapılır. Sadece şaşırıp kalırsınız, insan bu kadar basitleşebilir mi diye. Van depreminin üzerinden bir haftayı aşkın bir süre geçti ve acayip yorumlar henüz bitmedi.
Depremi bir ceza ya da bir nefret aracı olarak görenler inançlarını, değerlerini aracı kıldıklarını bilmiyorlar yahut bilmezlikten geliyorlar. Her iki durum da masumiyetten çok uzak ne yazık ki.
İlk birkaç gün jeoloji mühendisleri konuşturuldu doğal olarak. Bu kişiler depremin nedenleri ve yapılması gerekenler konusunda uzun uzun açıklamalarda bulundular. Fakat ne hikmetse depremin yaraları sarılmaya başladığı andan itibaren bu kişilerin sözleri unutulmaya başlandı, yerini sözüm ona ekranlarda boy gösteren ne dediğini bilmeyen bazı cahil sunucuların sözleri aldı.
Her cümlesinde bir ötekiyi işaret eden insanlardan ne beklenir ki? Elbette zavallılıklarının göstergesi olan kelimelerle, cümlelerle karşımıza çıkarlar. Bir tek onlar mı zavallı? O konuşurken yanlarında oturan ve onun sözlerine kafalarıyla onay veren okumuşlar da aynı değil mi? Ya onu oraya getirene ve onun ya da onların programlarını izleyenlere ne demeli? Hepsi bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlıyor aslında. Onları biz yarattığımız için şikayet etmemize de gerek yok .Ayrıca bu ve benzeri söylemleri de ilk defa duymuyoruz, yaşanan her felaketin ardında ( gerek ülkemizde gerekse başka yerlerde yaşanan felaketler için) hastalıklı söylemler bir şekilde dile getiriliyor. Onları izlememekle, dinlememekle, takmamakla onlara en iyi cevabı verebilirsiniz.
‘’ Paylaşmak mutluluğun bereketidir. ‘’ der ilhan Selçuk. Paylaştığın anda mutlu olursun ve bu mutluluk çoğalır. Ön yargısız ve ötekileştirmeden , dinine ve etnik kimliğine bakmadan paylaşmak, yüreğini ortaya koymakla eş değerdir. İşte bu vicdanın, ortak aklın, ortak değerlerin diğer adıdır. Nefreti paylaşmayın lütfen, o çoğalmasın; böyle bir ortamda, ona gerçekten ihtiyacımız yok. Her birey şunu düşünsün: Birileri kirli söylemleri, nefret sözcüklerini yeterince yayıyor, bari biz bunu yapmayalım. Belki böylelikle vicdansızlığın ürünü olan nefret sözcüklerini ortadan kaldırabilir ya da en aza indirebiliriz.
Güzellikleri paylaşırken şunları da sorgulayalım ve her deprem sonrasında unutulmasın. İnsanların umutlarını kum yığınlarının altında bırakanlar hesap versin. Bir iki araba fazla girsin diye galerisinin sütunlarını kesenlerden hesap sorulsun. Deprem gerçeğini göz ardı edip günlük menfaatlerini ön plana çıkartana, inşaatın demirinden, çimentosundan çalana, Veli Göçerleri yaratanlara ve deprem politikası olmayanlara bir de biz hesap soralım