Yer: Bursa, Mustafakemalpaşa ilçesi… Göçük altında 19 işçinin ölüm haberini duyurdu tüm ajanslar. Haber bültenlerine ‘’son dakika’’ haberi olarak girdi. Çalışma şartlarını hiç bilmediğimiz, çalışanlarını da hiç tanımadığımız bir alandan yılda birkaç defa haberdar oluyoruz. İşte o, yılda birkaç kez hayatımıza giren insanlardan haberdar olma nedenimiz, acı da olsa, onların ‘’ölüm’’leridir. Yaşayıp yaşamadıklarını pek bilmediğimiz ya da nasıl yaşadıkları konusunda fikrimizin olmadığı bir dünyanın insanları olduklarından ancak ölümleriyle hatırlayabiliyoruz maden işçilerini.
Hak hukuk gibi kavramlar bazen bazı durumları anlatmada kifayetsiz kalabiliyor. Hele de o durumlar tekrarlanıyorsa… Hele de zor çalışma koşullarında ölüm bazılarının yakasına yapışıp onları zorla kendine çekiyorsa….
Her ölüm incitir insanı, her ölümde geç kalınmışlıklar sorgulanır. Her ölümde gözü yaşlı aileler ekranlarda yürek yakar. Yetim kalmış çocukların hüzünlü ve insanlıktan medet uman bakışları trajik bir müzik eşliğinde girer hayatımıza. Unutulmuş adresler, sokaklar aranır. Sonra kapısı kırılmış, badanasız evlere bir bir dolar kalabalıklar, taziye meclislerinde ‘’keşke’’ler dökülür dudaklardan.
Peki neyin karşılığında?
Hayatlarını hiçe sayıp ucuz emek karşılığında çalışma koşullarının zorluğunu kabullenip çalışmak zorunda bırakılan işçilerin günahı ne?
Tersane ve maden işçilerini bir hatırlayın. Adı da sanı da unutulan ancak yaşamla ölüm arasında mekik dokuyan ve çoğu zaman yaşama yenik düşen, sağ kalmışsa bile ömrünün sonuna kadar kalıcı hastalıklarla mücadele eden işçileri…
Hayatınız bir patron, taşeron ya da bir müdür için paradan değerli değilse göçük altında son nefesinizi verebiliyorsunuz. Her patlamadan sonra yapılan araştırmalarda tüm yetersizlikler sıralanır. Bu maden ocağında ise daha önce yapılan denetlemelerde eksiklikler görülmüş ve bildirilmiş. Eksikliklerin giderilmesi noktasında kimse kılını kıpırdatmadığından kazaya davetiye çıkartılmış, yani ölüm biletleri önceden satın alındığından faturayı hayatlarıyla ödeyen işçiler oldu maalesef.. Tek eksiği ölümün günü ve saatinin yazılmamasıdır. Komediye bakın: Maden sahibi ortalarda yok, üstelik ölümle sonuçlanan ilk vakası da değilmiş, anlayacağınız birileri tarafından kollanıp korunmuş. Ona yaptıklarını hatırlatan kimse çıkmamış olmalı ki işçilerinin ölümü bile ona pek de bir şey ifade etmemiş.
Maden ocakları kaza riski yüksek bir çalışma alanıdır. Gazetelerden okuduğumuz ve televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla grizu patlamasının yaşandığı maden ocağında daha önce araştırma yapılmış, eksiklikler belirtilmiş, çalışma için gerekli şartların taşımadığı ifade edilmiş güya. Tersanelerde de farklı bir durum söz konusu değil sanırım. Ancak işçi ölümleriyle olumsuz şartlar sorgulanıyor. Peki ya sonrası? Sonrası emeklilik ya da yakınlarına para yardımı… Sonrası patronun, müdürün insafına kalmış anlayacağınız. Eksiklikleri gidermek gibi bir kaygı taşımadıkları 19 işçinin ölümünden belli zaten. Bu işçilerin ölümü bile patrona ya da yetkililere sorumluluklarını hatırlatamadıysa daha çok canların yanacağı görülüyor.
Bir köşede unutulmuş, öylece kalakalmış kömür işçilerinin umutları zehir kokuyor.. Başkaları için feda edilmiş hayatları, öyle suskun ve masum duruyor ki köşelerde çaresizlik ve çoluk çocuğu mağdur etmeme düşüncesi büküyor boyunlarını.
Onlar da hayatlarının ucuz olduğunu yaşayarak öğreniyorlar. Yüzlerce metre yerin derinliğinden gelen seslerin duvarlara sindiğini, her metrede nefeslerinin kayalara çarptığını ve yeryüzüne ulaşmadan umutlarının tükeniverdiğini biliyorlar elbette.