İyi bir neslin devamı için eğitimin önemi üzerine uzun nutuklar çekmeyeceğim. Ağır aksak yürüyen demokrasimizin günlük hayattaki karşılığının eylemlerimiz olduğunu ifade etmek gerekir. Hayata bakış açımızdan tutun da çocuklarımızı yetiştirme biçimine kadar yaptığımız her eylem bizim aynamızdır, gerçek kişiliğimizin dışa yansımasıdır..
Erkekseniz …
Belli bir yaşa kadar okşanır, sevilirsiniz. Hele de üç beş kızdan sonra dünyaya gelmişseniz her isteğiniz karşıdakine sunulmuş bir gül gibidir, bu isteklerin karşılığı hep evet’tir. Ona hayatı sevmeyi öğretmek yerine birini yenmenin, dövmenin onu ayakta tutabileceği düşüncesi öğretilir en başta.
Hep çocuk kalmıyorsun hayatta. Büyümeye başladığın andan itibaren isteklerin budanmaya başlanır. Yavaş yavaş evet’lerin seyri değişir. Sonunda bakarsınız ki her söylemin karşılığı hayır’a dönüşmüş. Evin içindeki kavgayı, karmaşayı birden fark edersin. Hakikatin acı olduğunu yaşayarak öğrenirsin. Bu yüzden hayatın boyunca evet’le hayır arasında kovalamaca oynarsın. Demokrasi kavramının o eve pek değil hiç uğramadığını görüp ‘ kol kırılır yen içinde kalır.’ deyip dışarıya karşı gayet mütevazi, güçlü ve demokrat görünürsün. Demokrasinin gölgesinde avunur durursun. Evde yakalayamadığın bu şansı herhangi bir işte, bir yeri, bir ülkeyi yönetmede denersin. En başta şirin görünüp demokrasi havarisi kesilirsin, lehine oluşan şartları da kullanarak insanları buna inandırmaya çalışırsın ve bunda da başarılı olursun. Tüm ipleri eline geçirdikten sonra gerçek yüzünü gösterirsin, demokrasi ile ilgili uzak yakın ne varsa çöpe atıp saltanatını sürersin. Evden alamadığın, içselleştiremediğin bu kavram bir gün elinden kayıp başkalarının eline geçer, o zaman da dımdızlak ortada kalırsın. Halk arasında ‘’ Kimsenin ahı kimseye kalmaz’la uğurlanırsın.
Kadınsanız…
Hayır’larınız erken yaşta başlar. Bir köşede oturup sessiz kalmalısınız ki ele güne karşı ‘ terbiyeli kız’ imajını uyandırasınız. Konu komşunun gözüne girmelisin ki ayağın yere kavuşur kavuşmaz taliplerin çoğalsın.
Saçı uzun, aklı kısa olan da sensin.
Sırtında sopası, karnında sıpası eksik olmayan da sensin. Koca buldun hayırlısıyla, evlenip kurtulacaksın. Evlendin diyelim, evdeki hesap çarşıya uymadı. Az gittin, uz gittin, bütün sıkıntıları sırtına yükleyip de gittin. Olmadı, kocayla anlaşamadın. Küçümseyen ve azarlayan bakışların arasında utana sıkıla baba evine sığınırsın.
Hala eski kocanın namusu olmaya devam edersin.. Herif ne yapsın, kıskanıyor eski karısını. Koca çok sendiğinden olacak ki her an takipte, avını bekliyor. Tuzak önceden kurulmuş, planlar yapılmış bile…
Kıskançlık krizine giren koca eski eşini sokak ortasında ya da babasının evinde çocukların gözü önünde öldürür. Suçlu yine kadındır.
Erkek dışarıya karşı iyi bir insan, iyi bir koca …
Evde ise bir canavar, bir diktatör, gerçekte demokrasi düşmanı…
Kadın ise korkular üzerinde kimliğini bulmaya çalışmış, toplumda hor görülmüş, tüm olumsuzlukların kaynağı olduğu kanıksatılmış. Kendi çocuğuna ise yapma, etme’lerle bir dünya kurmaya çalıştığından çocuğuyla kaderi aynı noktada birleşmiş.
Despot bir kocadan ve kimliksizleştirilen bir kadından demokrasi mimarı olmaz, olamaz. Bunların elinden yetişen çocuklardan mucize beklemek aşırı saflıkla eş anlamlıdır.
Ülkeler de evler gibidir, evin içinde ne kadar demokrasi varsa ülkede de o kadar vardır.